HAVVA YORGANCI /

Emil Michel Cioran,

Metis Yayınları syf 192,

Basım Tarihi: Ocak 2021. İlk Yayınlanma Tarihi: 2012,

Okunma Sayısı: 10,1 bin.

31 Yıl sonra birleşmişlerdi: İzel-Çelik-Ercan grubu dağıldı mı? 31 Yıl sonra birleşmişlerdi: İzel-Çelik-Ercan grubu dağıldı mı?

Çürümenin Kitabı

Yazar: Fransızca yazan Rumen deneme yazarı ve ahlakçısı Emil Michel Cioran 1911'de Raşinari'de (Romanya) doğdu. On yedi yaşında Bükreş Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne girdi. Lisansını Bergson üzerine hazırladığı bir tezle aldı. 1934'te Bükreş'te yayımlanan ilk kitabı Sur les cimes du désespoir (Ümitsizliğin Doruklarında), kendisinin de kabul ettiği gibi, sonradan Rumence ve Fransızca yazdığı her şeyin özünü barındırır. Hayatın trajik boyutundan habersiz olmakla suçladığı Bergsonculuk'tan o dönemde koptu. 1937'de, dini bir krizin ürünü olan ve tartışmalar yaratan kitabı Des larmes et des saints (Gözyaşları ve Azizler Üzerine) yayımlandı. Aynı yıl, Bükreş Fransız Enstitüsü'nden bir burs alarak Paris'e gitti ve oraya yerleşti. 1995 yılında Alzheimer hastalığından öldü.

Depresyonda olan bir yazarın pesimist gergefte kavramları ince eleyip sık dokuduğu; düşüncelerini mistifikasyona uğratmadan yazdığı kitap: Çürümenin Kitabı.

Bu kitabı anlamak için ilk önce Cioran'ı anlamak gerek. 20. Yüzyılın önemli düşünürlerinden olan Cioran, mutsuzluğun avukatıdır. Schopenhauer gibi düşünürlerden etkilenmesi karamsarlığının nedenlerinden biri olabilir. En büyük hobilerinden biri mezarlıkları gezmek olan, insan türünün tamamıyla bir hata olduğunu düşünen birinin hayata karşı sevgi dolu olmasını beklememeliyiz değil mi? Onun mutsuzluğunun ne boyutta olduğunu annesinin ona "bu kadar mutsuz biri olacağını bilseydim kürtaj yaptırırdım" demesinden de anlayabiliriz aslında. Cioran'ın bu mutsuzluğunun en büyük nedenlerinden biri ise hayata olan nihilist bakış açısıdır. Ona göre hayatın bir anlamı yoktur. Çürümenin kitabında da bu düşüncenin izlerinin her tarafa yayıldığını görürüz.

Kitap altı bölüm ve her bölüm içindeki kısa kısa pasajlardan oluşuyor. Her pasaj kadar, pasajlara atılan başlıklar da dikkat çekici etkiye sahip. Tam “burada bırakayım” diyorsunuz, başlığı okuyup sıradaki bölümü okumadan geçemiyorsunuz. Çocukluğundan itibaren çok fazla düşünen, sorgulayan sonucunda uykusuz günler geceler geçiren Cioran, karamsarlığını ve bu doğrultudaki fikirlerini yazmak zorunda hisseder. Kendi benliği ile yüzleşmek ve hayata tutunabilmek için yazar. Yazmanın onun nazarında edebi bir değeri yoktur, yazmak içe dönüştür, özünü bilmektir.

“Yazmasaydım suikastçı ya da seri katil olabilirdim” diyecek kadar da açık fikirli ve düşüncelerinin ağırlığının farkında. E. M. Cioran insanın kendine tahammül edemeyecek kadar aciz olduğunu, bunun kanıtı olarak “can sıkıntısı” duygusu ile lanetlendiğini düşünür. Sürekli kendine bir hedef bulması gereken insanın bu özelliğini acizlik olarak nitelendirir. Bireyin acizliğine dair fikirlerinden dolayı hiç evlenmez, çocuk yapmaz. Hatta “Dünyaya getirmek istemediğim çocuklar bana borçlu olduğu mutluluğu bir bilseler” diyecek kadar, kendi fikrinin doğruluğundan emin. Peki, bu kadar karamsar bir filozof neden intihar etmedi? Kitapta yaşam, ölüm, intihar üçgeni için kaleme aldığı fikirleri oldukça enteresan. Yaşamayı her şeyden önce kötü bir alışkanlık olarak nitelendiriyor. “Yasamdan tiksindiğim kadar, ölümden de tiksiniyorum.” diyerek, çok keskin fikirlerinden birine daha imza atar. “İnsanlar gelecekte acı çekmek istemiyorum yerine, geçmişte keşke bu acıları yaşamasaydım, fikrinden dolayı intihar eder.” der ve zaten acılar yaşandığı için bireyin intihar etmekte geç kaldığını savunur. Emil M. Cioran henüz 23 yaşındayken, uykusuz kaldığı günlerin sonunda bir kaç hafta içinde yazdığı, ilk kitabına verdiği isim gibi “Ümitsizliğin Doruklarında” bir hayat yaşamış, fikri anlamda.

Son olarak insanoğlunun kendinden nefret etmemek adına, nasıl riyakârca kendini boyayıp süslediğini; hem kendini hem ötekileri kandırmak adına, bayağılıklara nasıl da yüce değerler verdiğini; olmanın değil de, mış gibi yapmanın günümüzde geçer akçe olduğunu kusursuz bir biçimde anlatmış Cioran. " Hepimiz sahtekâr olduğumuz için birbirimize tahammül ederiz." diyerek de kimsenin kimseden üstün olmadığını tokat gibi çarpmış yüzümüze.