Yapı kayıt mağdurları, ücretini ödeyerek aldıkları evlerinin yıkılma korkusuyla beklemek yerine devlet dairelerine müracaat ediyor. Ancak o kapıdan diğer kapıya gönderilirken ellerinde uzun süren mahkeme süreçleri ve mevcut koşullarda yaptıkları harcamaların borçları kalıyor sadece. 

Muğla'nın Menteşe ilçesine bağlı Kıran köyünde, tapulu mülklerde yaşayan vatandaşlar, evlerinin yıkılmasının ardından büyük bir mağduriyet yaşadıklarını dile getiriyor. Köydeki bu durum, Büyükşehir yasasının köyleri mahalle haline getirmesi sonucunda ortaya çıkmış durumda.

İşçi Haber'e konuşan vatandaşlar, özellikle kış aylarında evlerinin yıkılmasının insanlık dışı bir uygulama olduğunu ve bu durumun kendilerini büyük ölçüde etkilediğini ifade ediyor. Köyde yaşayan insanlar, tapulu evlerine bile çivi çakamaz hale geldiklerini belirtiyor.

Büyükşehir yasasıyla birlikte köylerin mahalle haline gelmesi beklenirken, imar planlarının henüz yapılmamış olması, altyapı eksiklikleri ve bu nedenle yüksek para cezalarının uygulanması vatandaşları mağdur ediyor. İmar planlarının eksikliği, yıkım kararlarının alınmasına ve vatandaşların evlerinin yıkılmasına neden oluyor.

Vatandaşlar, bu sorunların uzun süredir çözülmediğini ve siyasilerin bu mağduriyetleri dikkate almadığını savunuyor. Köyde yaşayan insanlar, bu tür uygulamaların son bulması ve mağduriyetlerinin giderilmesi için yetkililerden yardım talep ediyor.

Mağdur vatandaşlar bugün saat 11.00'de Muğla'ya bağlı Menteşe Belediyesi ile öğle sonrası Muğla Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü önünde basın açıklamasında bulundu. 

VATAN PARTİSİ'NDE BASIN AÇIKLAMASI!

Değerli Muğla Halkı ve Değerli Basın Mensupları,

Bizler bugün Menteşe İlçemiz köylerinde atadan kalan mirasımıza sahip çıkarak yaşam süren ve evleri haksız şekilde yıkıma uğratılan köylüleriz.

Her birimiz hukukun üstünlüğüne ve hukuk kurallarının gereğine saygılıyız. Evlerimizin yıkımı hakkında verilmiş kararlar da olsa, bu kararlar bugün kesinleşmiş de olsa yaşam alanımızın bu şekilde yıkıma ter edilmesi bizim için de kamu içinde haksız ağır ve yıpratıcı bir sonuç doğurmuştur.

Anayasamızın 170. Maddesine göre yerel yönetim bizim gibi orman sınırında ve korunması kamu yararına olan alanlarda yaşayan köylülerimizin varlığını sürdürmesi için gereğini yapma ve tedbir almakla yükümlüdür.

Ancak, aksine sit alanı uygulamasına sığınılarak yürütülen süreçler ve sadece köylünün aleyhine olan hükümler dikkate alınarak varlığımız yok sayılmaktadır.

Bizler Anayasamızın ve hukukumuzun eşitlik ilkesi var oldukça sosyal ve demokratik bir hukuk devletinde yaşadığımız inancını koruyabiliriz.

Buna rağmen belediye yetkilileri lehimize bir çözüm üretme çabasında, müzakereden, koruyucu bir tedbir oluşturma ödevinden kaçarak, başkaca yıkım kararı bulunan yapı kayıt belgesi dahi almamış rant elde eden ruhsatsız yapılara sessiz kalıp ormanı koruyan, üreten, çiftçilik yapan, toprağı imar ve ihya eden doğal yapıya uygun evlerde atadan gelen mirasa sahip çıkarak yaşayan biz köylülerin evlerine, bizlere bir süre ve hak dahi tanımadan yıkıp geçmektedir.

Aslında bu hukukun ve hukuk devleti yapısının yıkımıdır.

Eşitlik ve hakkaniyet gözetilmemektedir.

Birlikte yaşadığımız bölgedeki yapılar için verilmiş yürütmeyi durdurma kararları hukuken Belediyemizde bir soru işareti dahi yaratmamıştır.

 Aynı bölgede verilen emsal kararın bağlayıcılığı yok sayılmıştır.

Herkesin bildiği üzere; hukuk devletinin yegâne kurucu unsuru hukuk güvenliği ilkesidir.

Sağlığı tehdit ediyor! Binlerce litre sahte zeytinyağı ele geçirildi Sağlığı tehdit ediyor! Binlerce litre sahte zeytinyağı ele geçirildi

Bu ilke gereği hukuk kuralları ile bunların uygulanmasında görev yapan idarenin tasarrufları belirli, istikrarlı, ve öngörülebilir olmalıdır.

 Hepimiz, köylü yurttaşlar olarak bu güvenle yaşam alanlarımız için başvurular sunarak yapı kayıt belgelerimizi aldık.

 Bedelleri dahi tahsil edilen ve idarece düzenlenip tarafımız teslimi ile bizlerde güven doğuran belgelerin iptal edilmesinin, idare nezdinde haklılığı da, mazereti de söz konusu olamaz.

 Devletimizin yapı kayıt belgesiyle birlikte vermiş olduğu bu belgeler düzenlendiği anda hukuken kazanılmış hak niteliğindedir.

Ancak hukukun gereği yok sayılmıştır.

Hükümet de, yerel yönetimler de bu haksızlıktan sorumludurlar.

Hepsinden öte 1/25.000’lik Nazım İmar Planı’nın geçmişe etkili şekilde ve bağlı işlemleri de etkileyerek, ortadan kalkmış olduğu bir süreçte; açıkladığımız hukuki gerekleri de yok sayarak tedbirden, imar planına ilişkin sonuçları gözden geçirip tartışma önceliğinden kaçınarak, ve yine bir çok korunamaz sabit hukuki ihlallerin üzerine gitmek yerine geri dönülemez sonuçlar oluşturacak şekilde evlerimizin yıkımına yönelmesi bizim kanaatimizde yerel yönetimin ayıbı ve haksız uygulamasıdır.

 Menteşe ilçemizin yıkım işlemi uygulanan yapı kayıt ve imar planı mağduru köylüler olarak bu haksız yıkım işlerine bir an önce son verilmesini, öncelikle iptal edilen Nazım İmar Planı’nın doğurduğu imar kaosunun çözümlenmesini, eşitlik ilkesi ve Anayasal hükümler doğrultusunda hakkımızda yıkım kararı değil koruyucu tedbir alınmasını ve yaşam alanı yok edilen biz mağdur yurttaşların sesinin duyulmasını ve duyurulmasını istiyoruz.

 Kimse unutmasın ki Muğla’mızın cennet köşesi kıyılarımızın, halkına kapatılmasına, turizm rant alanı inşa edilmesine, gücü ile hukuku yönetmek isteyen zümrelerin oteller inşa edip doğanın kalbine hançer saplamasına değil atadan beri bu cennet vatan parçasını yaşatan koruyan ve gözeten biz köylülere ihtiyacı vardır.

Bu yıkımları durdurun?

Sesimizi duyun?

Muğla’nın geleceğini koruyun?