İsrail ordusu, işgal altındaki Batı Şeria'nın El-Halil kentine bağlı Mesafir Yatta bölgesine sabah saatlerinde baskın düzenleyerek, Filistinlilerin daha önce yıkılan evlerinin yerine kurdukları onlarca çadırı bir kez daha yıktı. Bedevi Haklarını Savunma Örgütü (BEYDER) Başkanı Hasan Melihat, askerlerin çadırları zorla boşaltarak köylüleri tahliye ettiğini ve ardından tüm geçici barınakları yıktığını aktardı.
Kefr ed-Dik'te Bir Aile Daha Evsiz Kaldı
Batı Şeria’nın Selfit kentinde yer alan Kefr ed-Dik kasabasında, Yunus ed-Dik isimli Filistinliye ait iki katlı ev, ruhsat gerekçesiyle yıkıldı. Görgü tanıklarının ifadesine göre, evde yaşayan aile önce zorla dışarı çıkarıldı, ardından yapı iş makineleriyle tamamen yerle bir edildi. Aile bireyleri büyük bir yıkım yaşarken, mahalle sakinleri ise tepkilerini dile getirdi.
Ramallah’ın doğusundaki el-Mugayyir kasabasında da İsrail askerleri sabah saatlerinde operasyon başlattı. Bölgede, "ruhsatsız" olduğu öne sürülen 12 tarımsal yapı yıkıldı. Bu yapılar, bölge halkının geçimini sağladığı hayvancılık ve tarım faaliyetleri için kritik öneme sahipti.
İsrail makamları, Batı Şeria'da Filistinlilere ait yapıların ruhsatsız olduğunu iddia ederek yıkımlar gerçekleştirirken, aynı bölgelerde yasa dışı Yahudi yerleşim birimleri genişletilmeye devam ediyor. Filistinli kaynaklara göre, bu durum sadece bir toprak gaspı değil, aynı zamanda sistematik bir demografik değişim stratejisi olarak görülüyor.
7 Ekim'den Bu Yana filistin'de Bilanço Ağırlaşıyor
Filistinli yetkililer, 7 Ekim 2023'ten bu yana Batı Şeria’da yaşanan İsrail saldırılarında en az 977 Filistinlinin hayatını kaybettiğini, yaklaşık 7 bin kişinin yaralandığını ve 17 bin 500’den fazla kişinin gözaltına alındığını açıkladı. Bu süreçte sivil yerleşimler, tarım alanları ve temel yaşam yapıları sistematik olarak hedef alınmaya devam ediyor.
Bölgedeki sivil toplum kuruluşları ve insan hakları savunucuları, İsrail'in Batı Şeria’daki yıkım ve tahliye politikalarının uluslararası hukukla bağdaşmadığını belirterek, uluslararası toplumun sessizliğini eleştiriyor. Birçok insan hakları gözlemcisi, bu müdahalelerin yerinden etme politikası kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor.