Ortadoğu, savaşların gölgesinde nükleer bir denge oyununa sahne oluyor. Bir yanda nükleer programını gizlilik içinde yürüten İsrail, diğer yanda ise zenginleştirilmiş uranyum stoğuyla silah eşiğine yaklaşan İran yer alıyor. Uluslararası Nükleer Tehdit İnisiyatifi (NTI) verilerine göre, bu iki ülke arasındaki askeri-teknolojik uçurum bölgedeki kırılgan güvenlik dengesini belirleyen en kritik unsurlardan biri haline geldi.
İsrail, Ortadoğu’nun Tek Fiili Nükleer Gücü
NTI verilerine göre İsrail, yaklaşık 90 nükleer savaş başlığı ve 750 ila 1.110 kg plütonyum stoğu ile Ortadoğu’nun tek fiili nükleer gücü konumunda. İsrail, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'na (NPT) taraf değil. Bu nedenle nükleer programı herhangi bir uluslararası denetime tabi tutulmuyor. Ülke, nükleer caydırıcılığını "belirsizlik politikası" ile sürdürüyor; yani varlığını ne doğruluyor ne de yalanlıyor.
İsrail'in envanterinde, nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip Jericho III balistik füzeleri (menzili 4.800 - 6.500 km) ve Dolphin-I ile Dolphin-II sınıfı 6 denizaltı bulunuyor. Bu sistemler, ülkeye hem bölgesel hem de kıtalararası caydırıcılık sağlıyor.
İran, Silah Eşiğine Yaklaştı Ama Hâlâ Kanıt Yok
İran, NPT’ye taraf olmasına rağmen, şeffaflık ve yükümlülük konularında sıklıkla eleştiriliyor. Kasım 2024 itibarıyla 182,3 kg %60 oranında zenginleştirilmiş uranyum ve 6.604 kg toplam zenginleştirilmiş uranyum stoğu bulunan İran, nükleer silah eşiğine oldukça yakın.
Şubat 2024'te İran, toplam 5.000 megavatlık kapasiteye sahip dört yeni nükleer santralin inşasına başladığını duyurdu. Hedef, 2041 yılına kadar 20.000 megavat nükleer enerjiye ulaşmak. İran’ın tam bir uranyum yakıt çevrimi altyapısı mevcut. Ancak nükleer silah üretimine dair somut bir kanıt hâlâ bulunmuyor.
Füze Sistemleri ve Taşıma Kapasiteleri
İran, yerli teknolojilere dayanan ve giderek gelişen balistik füze ve uzay roketi programlarına sahip. Balistik füzelerinde kendi belirlediği 2.000 km’lik menzil sınırına uyuyor. Bu sistemlerin bazıları, bölgedeki vekil güçlere aktarılıyor.
İsrail ise çok daha geniş bir füze envanterine sahip. Denizden atılabilen seyir füzeleri, kısa-orta-uzun menzilli balistik füzeler ve nükleer başlık taşıyabilen sistemlerle donatılmış durumda. Özellikle Jericho III füzeleri, İsrail'in nükleer caydırıcılığının temel taşı olarak görülüyor.
Kimyasal ve Biyolojik Silah İddiaları
İran, 1980’lerde sınırlı bir kimyasal silah kapasitesi geliştirdiğini kabul etse de, bu silahları kullanmadığını savunuyor. ABD, İran'ın bazı faaliyetlerini “çift kullanımlı” olması sebebiyle potansiyel tehdit olarak değerlendiriyor. Biyolojik silah iddialarını ise Tahran kesin dille reddediyor.
İsrail ise hem Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ne hem de Biyolojik Silahlar Sözleşmesi’ne taraf değil. Resmî olarak bu tür silahları geliştirdiği yönünde bir açıklama bulunmasa da, aktif bir kimyasal ve biyolojik savunma programı yürüttüğü değerlendiriliyor. Uzmanlar, İsrail’in yeni kimyasal ajanlar üretme kapasitesine sahip olduğuna işaret ediyor.
İsrail’in İran’a Saldırı Yeteneği Sınırlı mı?
CNN'in ABD'li dört yetkiliye dayandırdığı haberine göre, İsrail’in İran’daki nükleer tesislere yönelik olası saldırıları Tahran’ın programını en fazla birkaç ay geciktirebilir. Özellikle Natanz uranyum zenginleştirme tesisi daha önce saldırıya uğramış olsa da, daha derin ve zırhlı inşa edilen Fordow tesisinin bu tür saldırılara karşı daha dayanıklı olduğu belirtiliyor.
Uzmanlara göre, Fordow gibi derin sığınakları etkisiz hale getirebilmek için ABD’ye ait özel mühimmatlar ve hava desteği gerekiyor. Bu da İsrail’in tek başına böyle bir operasyonu başarıyla yürütebilme olasılığını düşürüyor.
İsrail'in Gerçek Kapasitesi ve İran'la Denge Oyunu
Sonuç olarak bu bilgilere bakıldığında İran’ın nükleer programı dünya gündemindeyken, İsrail’in gizli nükleer cephaneliği ve gelişmiş füze sistemleri sessiz bir denge kuruyor. Ancak bu denge, her an kırılabilir.
Ortadoğu’daki gerilim sadece savaş uçakları, füzeler ve dronlarla sınırlı değil. Derinlerde bir nükleer hesaplaşma ihtimali sessizce büyüyor. İsrail’in resmi olarak tanınmayan ama etkinliği yadsınamayan nükleer kapasitesi ile İran’ın şeffaf olmayan ama gelişen programı, bölgeyi her an patlamaya hazır bir krizin eşiğine getiriyor. Bu durum, sadece Ortadoğu değil, küresel güvenlik açısından da ciddi bir tehdit potansiyeli taşıyor.
Kaynak: cnbc-e