20 Haziran Dünya Mülteciler Günü'nde, ülkelerini terk etmek zorunda kalan milyonlarca insanın yaşadığı zorlukları yeniden hatırlıyoruz. Türkiye, yıllardır küresel göç krizinin kalbinde yer alıyor. Hem bölgesel çatışmalar hem de küresel güvenlik açıkları nedeniyle Türkiye, dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkesi olmayı sürdürüyor.
“Mülteci sorunu”, insanların savaş, zulüm, doğal afetler gibi sebeplerle ülkelerini terk etmek zorunda kalması sonucu ortaya çıkan karmaşık bir olgudur. Bu sorunla mücadele edebilmek için hem devletlerin hem de uluslararası toplumun insan hakları gözeten, sürdürülebilir ve kapsayıcı politikalara sahip olması şarttır.
Türkiye'nin “geçici koruma” uygulaması özellikle Suriyeliler için ilk başlarda insani bir yaklaşım olarak iltica sürecinde yer aldı. Ancak, bu süreç uzadıkça, göç; demografik, sosyal ve ekonomik bir meseleye dönüştü. Artık mültecilere sadece “misafir” gözüyle değil; kentsel gelişim, entegrasyon, emek politikaları, sosyoekonomik kalkınma bağlamında bakmak gerekiyor.

Yıllara Göre Türkiye’nin Mülteci Akışı
Son on yılda Türkiye, dünyanın en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ülke olarak dikkat çekti. 2011’de başlayan Suriye iç savaşının ardından Türkiye’ye yönelen göç dalgası, 2015’te büyük bir insani kriz hâline gelirken, sonraki yıllarda da artarak sürdü.
2015 yılında, Türkiye sınırları içinde yaklaşık 2,5 milyon mülteci bulunuyordu. Bu sayının büyük çoğunluğunu geçici koruma altındaki Suriyeliler oluşturuyordu. Türkiye, bu dönemde Avrupa Birliği ile mülteci anlaşmaları çerçevesinde önemli bir tampon ülke işlevi gördü.
2016 yılında, mülteci sayısı 2,9 milyona yaklaştı. Sadece Suriyeli mültecilerin sayısı, kayıtlı olarak 2,99 milyonu geçti. Bu dönemde Afganistan, Irak ve İran’dan da Türkiye’ye yoğun başvurular oldu. Toplam sığınmacı sayısı ilk kez 3 milyon sınırına dayandı.
2017’ye gelindiğinde, sayı daha da arttı ve toplam mülteci sayısı yaklaşık 3,5 milyona ulaştı. Suriyeliler yine başı çekse de, özellikle Irak ve Afganistan’dan gelenlerin oranı da yükseldi. Bu artış, hem yerel yönetimler hem de devlet kurumları için yeni bir uyum ve kaynak yönetimi süreci anlamına geliyordu.
2018 yılında, Türkiye’de kayıtlı mülteci sayısı tarihi bir zirveye ulaştı ve 3,68 milyon kişi olarak kayda geçti. Bu sayı ile Türkiye, dünyadaki tüm mültecilerin yaklaşık üçte birine tek başına ev sahipliği yapar hâle geldi. Suriyeliler bu toplamın yaklaşık %90’ını oluşturuyordu.
2019’dan itibaren ise artışın hızı azaldı ve mülteci nüfusunda kademeli bir durağanlaşma başladı. Yıl sonunda yaklaşık 3,58 milyon mülteci Türkiye’de yaşıyordu. Bu sayılar 2020 ve 2021 yıllarında büyük oranda benzer kaldı.
2022 yılında, mülteci sayısında dikkat çekici bir kırılma yaşandı. Toplam sayı 3,57 milyona gerilerken, geçici koruma altındaki Suriyelilerin sayısı 3,76 milyon olarak açıklansa da, artan geri dönüşler ve sınır dışı politikaları göze çarptı.
2023 ve 2024 yıllarında, Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısında düşüş eğilimi sürdü. 2024 yılı itibarıyla Türkiye’de 3,12 milyon Suriyeli ve yaklaşık 380 bin kişi diğer ülkelerden olmak üzere toplam 3,5 milyon kayıtlı mülteci bulunuyordu. Bu dönemde artan sosyal gerginlikler ve uyum sorunları kamuoyunun gündemini meşgul etmeye başladı.
2025 yılına gelindiğinde, mülteci sayısındaki düşüş daha net biçimde görüldü. İçişleri Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı 2,78 milyona, ikamet izinli Suriyeli sayısı ise yaklaşık 72 bine geriledi. Vatandaşlık verilen Suriyeli sayısı ise 238 bini geçti. Toplamda, mülteci nüfusu yaklaşık 2,85 milyon seviyesine inmiş durumda.
Sonuç olarak, 2015 ile 2025 arasındaki 10 yılda Türkiye, mülteci nüfusunda 3,5 milyonun üzerine çıkan bir zirveye tanıklık etti ve 2025’e gelindiğinde bu sayıyı kademeli olarak düşürmeyi başardı. Ancak bu süreçte yaşanan sosyal, ekonomik ve siyasal yansımalar hâlâ gündemdeki yerini koruyor.

GÖÇ EDENLERİN MİLLİYETLERİ!
En yoğun mülteci grubu kuşkusuz Suriyeliler oldu. Onları sırasıyla:
Afganlar (150–200 bin arası),
Iraklılar (100–130 bin),
İranlılar, Somalililer, Pakistanlılar ve son dönemde Ukraynalılar izledi.
Mülteciler, başta Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay, Kilis, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi şehirlerde yoğunlaştı.
SOSYAL, EKONOMİK VE SİYASİ ETKİLER
Konut krizi, iş gücü piyasasında kayıt dışılık, sağlık ve eğitimde yük artışı, son 10 yılın ana sorun başlıkları arasında yer aldı. Ayrıca kamuoyunda mültecilere yönelik ön yargılar ve zaman zaman yaşanan şiddet olayları da dikkat çekti.
2023 ve 2024 yıllarında artan yabancı karşıtı söylemler, özellikle bazı şehirlerde Suriyeli mültecilere yönelik protestolara yol açtı. Kayseri’de 2024’te yaşanan olaylar, devletin entegrasyon stratejisini sorgulamasına neden oldu.

MÜLTECİLER İÇİN NELER YAPILABİLİR?
Yayıncı ve finansman iş birliği: AB, BM ve diğer organizasyonlarla sürdürülebilir destek planları geliştirilmeli. Geçiş yıllarındaki hızlı artış dikkate alınarak kaynak tahsisi güçlendirilmeli.
Eğitim ve işgücü reel entegrasyonu: Temel ve orta eğitim yanında mesleki kurslar yaygınlaştırılmalı. Lisansüstü ve teknik eğitime erişim artırılmalı.
Sağlıklı gönüllü geri dönüş yolları: 2016’daki geri dönüş örnekleri baz alınarak güvenli, gönüllü mekanizmalar kurulmalı.
Toplumsal uyum ve barışçıl bir arada yaşam: Yerel halk ve mülteciler arasında diyalog, ortak kültürel etkinlikler, spor ve sanat projeleri yürütülmeli.
Yasal düzenleme ve hak temelli yaklaşım: Dijital altyapı sayesinde ikamet, çalışma, sağlık, eğitim hakları insan onuruna uygun şekilde veri tabanlı regülasyona kavuşmalı.

TÜRKİYE, SURİYELİLER BAŞTA OLMAK ÜZERE MİLYONLARA YUVA OLDU
2016–2018 döneminde Türkiye, küresel göç krizi ortasında kayda değer bir miktarda mülteciye ev sahipliği yaptı. Suriyeliler başta olmak üzere milyonlara yuva oldu. Türkiye, 2015–2025 arasında yaklaşık 4 milyon kişiye kapılarını açtı. Bu süreçte hem dünyaya örnek olacak insani bir tutum sergiledi, hem de ciddi iç sınavlar verdi. Bugün ise artık “sayıyı azaltma”dan çok “uyumu artırma” gündemde.
Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle, hem geçmişin muhasebesi hem de geleceğe dair umutlar yeniden masaya yatırılıyor. Türkiye, bu 10 yılda sadece bir göç koridoru değil, aynı zamanda milyonlarca insan için geçici de olsa bir vatan oldu.
Toplumsal barışın, sürdürülebilir ekonomik yönetimin ve birey haklarının korunmasının anahtarı, hem hızlı hem dengeli bir entegrasyon sürecidir. "Güvenli geri dönüş yolları" ve kapsamlı bir entegrasyon politikası bu yolda en büyük destekçimiz olabilir.
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde, gelin mülteci dayanışmalarımızı güçlendirelim ve herkes için adil bir gelecek tasarlayalım.