Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü'nün (KÇP) imzalanmasının ardından, işçi kesiminden ve bazı gazetecilerden gelen eleştiriler dikkat çekiyor. Gazeteci Özge Demir, kamuoyuyla paylaştığı yazısında, protokolün içeriğini ve sürecin yürütülme biçimini sert ifadelerle eleştirdi.
Türkiye genelinde yaklaşık 600 bin kamu işçisini ilgilendiren 2025-2026 dönemine ait Kamu Çerçeve Protokolü, TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ konfederasyonları ile hükümet temsilcileri arasında imzalandı. Protokolde günlük brüt taban ücretin 1.400 TL’ye yükseltilmesi ve ilk altı ay için %24 oranında zam yapılması gibi maddeler yer aldı. Ancak bu rakamlar, bazı sendika üyeleri ve kamu işçileri tarafından yetersiz bulunarak eleştirildi.
‘İmzalanan Sözleşme Nefes Değil, Hayal Kırıklığı Getirdi’
Gazeteci Özge Demir, söz konusu protokolün ardından kaleme aldığı yazıda, kamu işçisinin yaşadığı ekonomik zorluklara dikkat çekerek, yapılan zamların “açlık sınırının altında” kaldığını savundu. Demir, protokolün %24’lük zamla başladığını, ancak bunu takip eden artışların sembolik düzeyde kaldığını ifade etti.
Demir’e göre, sorun yalnızca rakamlarla sınırlı değil. En büyük eksiklik ise protokol sürecinde işçinin iradesinin yeterince temsil edilmemesi. Yazısında, “Asıl kriz, rakamda değil; işçinin masada olmamasında” diyen Demir, sendikaların bu süreçte tabanla yeterince iletişim kurmadığını savundu.
‘İşçi Razı Değil, Öfkeli’
Demir, TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay’ın daha önce yaptığı “İşçi razıysa imzalarız” açıklamasını hatırlatarak, kamuoyunda razı olan değil; öfkeli, kırgın ve ihanete uğramış hisseden bir işçi kesiminin bulunduğuna dikkat çekti.
Sosyal medyada protokol sonrası yükselen tepkilere de yer verilen yazıda, “Masada bizi temsil etmediniz, sattınız” ve “Sözleşme değil, teslimiyet belgesi imzaladınız” şeklindeki yorumlar öne çıktı.
‘Bu Temsil Değil, Meşruiyetini Kaybetmiş Sendikacılık’
Özge Demir yazısını, 2025 Türkiye’sinde kamu işçilerinin hâlâ “sefaleti müzakere etmek zorunda bırakıldığını” vurgulayarak tamamladı. Sendikaların, tabandan gelen seslere kulak vermek yerine, “yukarıyla uyum içinde olmayı” tercih ettiğini savunan Demir, “İşçinin iradesi masaya çağrılmadıkça; o masa bir bekleme odasından ibarettir” ifadelerini kullandı.