Ömer Lütfi Akad sinemamızın en önemli yönetmenlerinden birisidir. Sayısız eserleriyle sinemamıza katkı sağlamış olan Koca Çınar göç probleminin getirdiği sorunları ve hayatlarımıza olan etkillerini Göç üçlemesi olarak adlandırılan Gelin, Düğün ve Diyet filmleriyle anlatmıştır. 

Ömer Lütfi Akad Kimdir?

Türk sinemasının önde gelen yönetmenlerinden olan ve Koca Çınar olarak bilinen Ömer Lütfi Akad 2 Eylül 1916’da İstanbul’da doğmuştur. Sainte Jeanne d'Arc Fransız Okulu ve Galatasaray Lisesinde öğrenim gördü. İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Okulu'ndan Maliye Bölümünü bitirerek mezun oldu. Askerlikten görevini tamamladıktan sonra bir süre bankacılık yaptı. Akad 1946’da birçok dergide tiyatro ve sinema üzerine yazılarını yayımladı. Aynı yıl kurulan daha yeni kurulmuş olan Sema Film ile anlaşarak mali danışmanlık yaptı. Bu süreçte sinema camiasıyla yakından ilişkiler kuran Akad mali işlerin yanında yardımcı asistanlık, yapım yönetmenliği gibi görevlerde de yer almaya başladı.

Sema Film’in ilk filmi olan Unutulan Sır’da yapım yönetmenliği yaptı. 1947’de Lale Film’e geçerek bir yıl burada çalıştı. Bir yıl sonra Erman Film’e geçerek burada çalışmaya başladı. Erman Film’de çalışırken Seyfi Havaeri’nin Damga adlı filminin eksik kalan çekimlerini tamamladı. Bu yapımdaki başarısı sayesinde Halide Edip Adıvar’ın eserlerinden olan Vurun Kahpeye için senaryo yazarlığı ve yönetmenliği görevi Ömer Lütfi Akad’a verildi.

1948 yılında tek başına yazıp yönettiği ilk filmi olan Vurun Kahpeye o yıl gösterime girdiğinde daha yeni kurulmuş olan Erman Film’e büyük hasılat kazandırmış ve Ömer Lütfi Akad ismini hafızalarımıza kazımaya başlamıştır. Hayatı boyunca Türk sinemasına birçok eser bırakmış ve bu eserler sinemamız için mihenk taşları olarak kabul edilmiştir.

Ömer Lütfi Akad iç göç sorununu ele aldığı üçlemesi Gelin, Düğün ve Diyet ile topluma yönelik bir sanat anlayışının savunucusu konumuna gelmiştir.

Sinema sektöründe yaptığı çalışmaların ve bıraktığı eserlerin ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü'nde 20 yıldan fazla çalışmış ve sektöre yüzlerce sinema öğrencisi yetiştirmiştir.  Ömer Lütfi Akad, 1987’de İstanbul Film Festivali Onur Ödülü’nü ve 1988’de de Kültür Bakanlığı Kültür ve Sanat Ödülü’nü almıştır. Türk sinemasının Koca Çınarı Ömer Lütfi Akad 19 Kasım 2011’de İstanbul’da kendi evinde hayata gözlerini yummuştur.

Göç Kavramı Nedir?

Göç kavramı, insanların bulundukları ve yaşadıkları yerlerden siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel vb. gibi nedenlerden dolayı başka bir yere hareket etmelerine, yerleşmelerine verilen genel bir isimdir. Evrensel bir olay olarak tanımlanır.

Türkiye’de göç olgusu, 1950’li yıllarda sanayileşmenin etkisi ve bununla beraber kentleşmenin hızla artmasıyla ortaya çıkmıştır. Tarım ile geçimini sağlayanların büyük bir çoğunluğu sanayileşmenin artmasıyla beraber işsizlik sorunuyla baş başa kalmış bu sebeple sanayileşen kentlere göç etmek zorunda kalmışlardır.

Dönüşüm: Çünkü insanın yaşamı, ya özgür olmaktır ya da hiç olmamaktır... Dönüşüm: Çünkü insanın yaşamı, ya özgür olmaktır ya da hiç olmamaktır...

İşsizlik sorunu sebebiyle kentlere yoğun bir ilgi artışı ve göç hızı birçok başka sorunu da beraberinde getirmiştir. Kentlere yoğun göç sebebiyle kentleşmelerde sorun yaşanmaya başlamıştır. Konut sıkıntısı çarpık kentleşme ve gecekondulaşma hızlanmış ve bu durum altyapı sorunları başta olmakla beraber eğitim, sağlık ve kültür farklılıkları gibi alanlarda da kendisini göstermiştir.

Göç Üçlemesi Neyi Anlatıyor?

Ömer Lütfi Akad Göç Üçlemesi ile iç göç sorunlarını ele almış ve folklorik öğeleri yoğun bir biçimde kullanmıştır. Gelin (1973), Düğün (1973) ve Diyet (1974) filmlerinde köyden kente göç sorunlarını, ailelerin yaşamlarını, kültürel olarak alışma süreçlerini ve bu yeni düzende var olma savaşlarını farklı açılardan anlatmıştır.

Akad, Alim Şerif Onaran’ın Ömer Lütfi Akad isimli kitabında göç üçlemesinin konusunu şu sözlerle dile getiriyor:

Bunların hikayelerini anlatmayı düşündüm. Yani İstanbul’a gelenlerin nasıl tutunmaya gayret ettiklerini… Ve bu orman kavgası içinde tutunmak mecburiyetinde olduklarını. Geri de dönemezler. Geri dönmelerinin olanaksızlığını anlatmak istedim. Bunun birçok örneğini gerçek hayatta gördüm. ‘Gelin’de ilk gelenler: taşra eşrafı, küçük sermaye sahibidir. Memlekette bütün varlarını yoklarını satıp burada sermayeleriyle tutunma kavgasına girişiyorlar. İkinci film ‘Düğün’… Bu kez gelenlerin ne sermayesi var ne zenaatleri. Hiçbir şeyleri yok. Çırılçıplak geliyorlar. Anadan doğma bir çıplaklıkla geliyorlar. Altı kardeş, Urfalı. Ve bunlar orada tutunuyorlar. Örneklerini de gözlerimle gördüm. Seyyar satıcılık yapıyorlar. Fakat tutunmak için birbirlerini de yemek zorundalar. Tutunmak için birbirlerinin etini rahatlıkla yiyebiliyorlar.

Üçüncü film ‘Diyet’te de kır kesiminden gelip fabrikada çalışan, gene sermayesiz olarak gelip fabrikada çalışan insanların yavaş yavaş sınıf bilincine ulaşması… Bu bilince ermelerinin hikayesini anlatmaya çalıştım.

Gelin Filmi

1973 yılında vizyona giren Gelin filmi Göç üçlemesinin de ilk filmini oluşturuyor. Başrollerde Hülya Koçyiğit ve Kerem Yılmazer yer alırken yan rollerde tanıdık bir sima olan Ali Şen de yer alır.

Film Yozgat’tan İstanbul’a göç eden kalabalık bir ailenin şehir yaşantısına alışmasını konu ediniyor. Ailenin en küçük oğlunun hastalığı bu süreçte göz ardı edilir ve annesi Meryem (Hülya Koçyiğit) ailenin kalanını bu duruma inandıramaz. Komşusunun yardımıyla oğlunu hastaneye götüren anne oğlunun ameliyat edilmesi gerektiğini ve bunun için para gerektiğini öğrenir. Aile daha yeni bir düzen kurduğu için para çıkaramaz ve hastalığa da inanmazlar. Meryem kısa bir süre sonra oğlunu kaybeder ve bunun üzerine evini terk ederek fabrikada çalışmaya başlar. Meryem’in fabrikada çalışması ailenin yetiştiği ortama göre uygun olmadığından bu durum bir gurur, namus meselesine dönüşür. Bu görev de Veli’ye verilir ancak Veli Meryem ile farklı bir yaşama başlamak ister.

Büyük umutlar ve hayallerle İstanbul’a gelen bir aile buradaki imkanlarla kendi isteklerini harmanlayarak yeni bir düzen kurmak isterler ancak kapitalist sistemin çarkları arasında ezilirler. Yabancılaşmanın yer edinmek isterken yerinden olmanın en acı hikayelerinden birisidir.

Düğün Filmi

Göç üçlemesinin ikinci filmi olan Düğün (1973) filminin başrollerini Hülya Koçyiğit ve Kamran Usluer paylaşır. Şanlıurfa’dan İstanbul’a göç eden altı kardeşin şehirde yeni bir hayat mücadelesine alışma sürecini anlatır.

Büyük abla olan Zelha (Hülya Koçyiğit) kardeşlerine göz kulak olabilmek onlara bakabilmek için nişanlısını arkasında bırakarak İstanbul’a gelmiştir. Ailenin ekonomik sıkıntıları ve en büyük abinin güç hırsı onları bu krizi çözmek adına en küçük kız kardeşlerini evlendirmeye iter. Zelha bu evliliğe ne kadar karşı çıkmaya çalışırsa çalışsın engelleyemez. Zamanla abileri diğer kardeşlerini de istemedikleri evlilikler yapmaya zorlarlar. Zelha daha fazla dayanamayarak tüm kardeşlerini kendi yanına toplamaya çalışır.

Düğün filmi göç eden hayatların ortama alışma sürecinin yanında aile ilişkilerinin de derinine iner. Bu film 11. Antalya Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ve En İyi Film ödüllerine layık görülmüştür.

Diyet Filmi

Göç üçlemesinin son filmi olan Diyet (1974) filminin başrollerinde Hülya Koçyiğit, Hakan Balamir ve Erol Taş yer almaktadır. Köyden kente göç eden iki çocuklu bir kadının çalıştığı fabrikadaki bir işçiyle olan ilişkisi yanında iş veren ve işçi ilişkilerini de anlatmaktadır.

Film çocuklarına bakabilmek için bir demir – çelik fabrikasında çalışan Hacer’in (Hülya Koçyiğit) etrafında döner. İş kazası sebebiyle engelli kalan bir arkadaşlarının hakkını savunmak amacıyla mücadele eden sendikalı işçiler patronun baskısıyla beraber diğer işçilerin arada kalmasına neden olur. Çalıştığı fabrikaya ihanet etmek istemeyen ama arkadaşının da hakkını savunmak isteyen Hacer arada kalır. Bu sırada fabrikada yeni işe başlamış olan Hasan ile tanışır ve kısa zamanda evlenirler. Hacer gittikçe sendikalaşmaya sıcak bakarken Hasan ile aralarında sürtüşmeler yaşanır. Hasan’ın bir iş kazası geçirmesi sonucu işler geri dönülmez bir hal alır.

Bu film ile Hülya Koçyiğit 12. Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alırken Erol Taş En İyi Erkek Oyuncu ödülünün sahibi olur.