ÖZEL HABER- HACER BAYRAM
Türkiye genelinde milyonlarca öğrencinin katılacağı 2025 Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS), bu hafta sonu gerçekleştirilecek. Öğrenciler için hayati bir dönemeç olan sınav öncesinde, gençlerin ve ailelerin yaşadığı psikolojik yükü, 7 yıldır öğrenci koçluğu yapan Sabiha Özer’le konuştuk. Özer’e göre sınav başarısı kadar önemli olan şey, sınav sürecinde öğrencinin kendini değerli ve yeterli hissedebilmesi.
‘İşsizlik, sınavlara olan yaklaşımı şekillendiriyor’
Psikoloji eğitimini İstanbul Üniversitesi'nde tamamlayan, kişisel gelişim danışmanlığı üzerine uzun yıllardır çalışan Sabiha Özer, gençlerin sınava bakış açısında en çok işsizlik kaygısının belirleyici olduğunu belirtiyor. Özer, "Gençler sadece iyi bir üniversite kazanmak istemiyor. Aynı zamanda bu yolla daha kaliteli, konforlu bir yaşam kurmak istiyor. Ancak çevresindeki örnekler -işsiz abiler, mezun olduğu halde iş bulamayan kuzenler, ablalar- bu hayali zedeliyor” diyor.
Bununla birlikte Özer, "okumanın boşa olduğu” yönündeki yaygın düşünceye karşı çıkıyor:
Eğitim hala gerekli. Toplumda söz sahibi olmak, yönünü tayin edebilmek için bilgiyle donanmış bireyler olmamız gerekiyor. Gençlere bu bakış açısını kaybettirmemeliyiz.
‘Ailelerin iyi niyeti, çocukları baskı altında bırakıyor’
Sınav döneminde yalnızca gençler değil, ebeveynler de bir sınavdan geçiyor. Özer’e göre, birçok aile ‘iyi niyet’ kisvesi altında çocuklarına istemeden zarar veriyor:
Her çocuğun bireysel farklılıkları vardır. Abla çok başarılı olabilir ama aynı başarıyı öteki çocuğundan beklemek yanlıştır. Çocuğunuzun potansiyelini tanımıyorsanız, ona uygun hedef belirlemeniz de mümkün değil. Destek dersleriyle, özel öğretmenlerle bir şeyi var etmeye çalışmak, çocuğun ruhsal yapısını yıpratabiliyor.
Ayrıca sınavdan sadece birkaç gün önce çocuklara “başarı baskısı” yüklemenin sağlıklı olmadığını vurgulayan Özer, bu tür hazırlıkların uzun vadede ve farkındalıkla yürütülmesi gerektiğini söylüyor.
‘Kıyaslamalar Gençleri Yalnızlığa İtiyor’
Sabiha Özer, gençlerin duygusal dünyasında en çok yer tutan şeyin başarısızlık korkusu değil, başkasının gözünde yetersiz görünme endişesi olduğunu ifade ediyor:
Korktukları şey sınavın kendisi değil. Asıl kaygı, ‘yine mi başaramadım’ cümlesiyle karşılaşmak. Başkalarının gözünde ‘eksik’ görülmek. Anne babaların, komşuların, akrabaların kıyaslamaları gençleri içine kapanık hale getiriyor. Eve girdiğinde bilinçli olarak surat asan öğrenciler tanıyorum; sadece artık kendisiyle konuşulmasın diye.
‘okuduğunu anlamamak Akademik Başarının Önünde Engel’
Sınava giren gençlerin sadece psikolojik değil, akademik olarak da bir açmazda olduğunu belirten Özer, asıl sorunun sınav sorularının değil, okuduğunu anlamama eksikliğinin olduğunu söylüyor:
Son yıllarda sınav sistemi tamamıyla anlama ve yorumlamaya dayalı. Ama çocuklarımız kitap okumuyor. Kelime hazinesi dar. Cümle içindeki anlamı çözemedikleri için başarısız oluyorlar. Ayrıca okulda derse dikkat etmiyorlar çünkü alternatif kaynaklara (özel ders, etüt, dershane vs.) güvendikleri için sınıf içi dikkati azalıyor. Bu da uzun vadede öğrenmeyi sabote ediyor.
‘Çocuğunuzu tanıyın, ona göre beklenti oluşturun’
Sabiha Özer’in hem ailelere hem öğrencilere yönelik son mesajı ise oldukça net: Her çocuk özeldir. Eğitim önemli ama her bireyin gelişim süreci farklıdır. Kimi bir yılda parıldar, kimi iki yılda. Acele etmeyin. Çocuğunuz istemediği bir hedefe yürümeyecek, siz de hayal kırıklığı yaşayacaksınız. Bu yüzden çocuğunuzun potansiyelini tanıyın, ona göre destek olun.
