Giderek daha fazla insan kendini görünmez hissediyor: Uzmanlar “yalnızlık” değil “depersonalizasyon” krizine dikkat çekiyor. ABD’nin San Francisco Körfez Bölgesi’nde geçimini Uber, Lyft ve TaskRabbit gibi platformlar üzerinden sağlayan Paul, daha önce teknoloji sektöründe proje yöneticisi olarak çalışıyordu. Ancak art arda yaşanan işten çıkarmaların ardından geçici işlere yöneldi. Paul, fiziksel olarak işini yapsa da çoğu zaman müşterilerin kendisine ismiyle bile hitap etmediğini, kendisini "sistemin bir parçası” gibi hissettiğini söylüyor.
Depersonalizasyon Nedir? Uzmanlara Göre Modern Çağın En Sessiz Krizi
“Sanki bir otomat gibiyim” diyen Paul, bu görünmezlik hissinin en çok zoruna giden şey olduğunu dile getiriyor. Paul’ün yaşadıkları, bazı uzmanların “depersonalizasyon krizi” olarak tanımladığı güncel bir toplumsal soruna işaret ediyor. Yalnızlık, kişinin sosyal bağ kurma ihtiyacının karşılanmadığı hissiyle tanımlanıyor ve artan sağlık sorunlarıyla ilişkilendiriliyor.
ABD Sağlık Bakanlığı 2023’te bir “yalnızlık salgını” ilan etti. Birleşik Krallık ve Japonya ise bu alanda bakanlık düzeyinde atamalar gerçekleştirdi. Ancak bazı uzmanlara göre, asıl sorun yalnızlık değil, insanların “görülmemesi” ya da “fark edilmemesi”, yani depersonalizasyon. Uzmanlar bu duyguyu “tanınma eksikliği” olarak nitelendiriyor: Bireyin çevresindeki insanlar tarafından görülmemesi, duyulmaması ya da anlaşılmaması. Bu durumun nedeni olarak ise standartlaşmış hizmet sektörleri, algoritmalar tarafından değerlendirilen bireyler, artan ekran süresi ve dijital anonimlik gibi unsurlar gösteriliyor.
Sosyal Medya Yetmiyor: Gerçek İlgi Arayan İnsanlar
Kaliforniya’daki bir veteriner hastanesinde görevli terapist Sarah, depersonalizasyonun terapötik ilişkilerde bile etkili olduğunu ifade ediyor. Bir danışanı, terapistin kendisindeki değişimi fark ettiğinde ve bunu dile getirdiğinde, bu “fark edilme” anının iyileşme sürecini başlattığını belirtiyor. Sınırlı zaman ve kaynaklar, özellikle sağlık hizmetlerinde “görme” eyleminin önünde engel oluşturabiliyor. Bir toplum kliniğinde çalışan doktor Jenna, hastalarının yalnızca tedavi değil, ”gerçek bir ilgi” beklediğini; buna yeterince karşılık veremediği için vicdan azabı duyduğunu söylüyor. "İnsanlar bana açılmasın diye çaba gösteriyorum çünkü zamanım yok” diyerek durumun trajik boyutuna dikkat çekiyor.
Teknolojiyle temasın arttığı bu dönemde, sosyal medyada geçirilen sürenin insanların birbirini görmesini engellediği, ancak yalnızlık hissini de tam olarak gidermediği ifade ediliyor. Uzmanlar, bu durumu "sosyal atıştırmalık” olarak tanımlıyor: Kalıcı olmayan, yüzeysel bağlantılar sunan dijital etkileşimler, gerçek insan ilişkilerinin yerini alamıyor. Bazı araştırmalara göre, sosyal medya hem ilişkilerden memnuniyeti artırıyor hem de memnuniyetsizliği tetikliyor. Bu çelişkili yapı, yalnızlık hissinin karmaşıklığını gözler önüne seriyor.
Bağ Kuramayan Sistem: Yalnızlık Artıyor, İnsanlık Azalıyor
Depersonalizasyonun sadece düşük gelirli kesimleri değil, her sınıftan insanı etkilediği vurgulanıyor. Ancak en çok etkilenenler, sistemin veriyle izlediği, kalıplara soktuğu ya da önyargılarla karşılaştığı bireyler oluyor. Özellikle sağlık ve eğitim gibi “bağ kurmaya dayalı” mesleklerde bu sorunun etkisi daha belirgin hale geliyor. Yalnızlık yerine depersonalizasyon tanımının tercih edilmesi gerektiğini savunan uzmanlara göre, teknoloji şirketleri bu ”yalnızlık krizini” pazarlama stratejisi olarak da kullanıyor.
Meta CEO’su Mark Zuckerberg, yapay zeka destekli dijital arkadaşlık çözümlerini tanıtırken, insanların daha fazla bağ kurmak istediğini öne sürerek bu duyguyu pazarlamaya çalıştı. Uzmanlara göre, “kişiselleştirme” adı altında geliştirilen yapay zeka uygulamaları, bireyleri tanımaya çalışsa da insan ilişkilerinin yerini tam olarak alamıyor. Terapötik uygulamalarda kullanılan sohbet botlarının bazı kullanıcıları “anlaşıldıklarını” hissettirirken, bazı kullanıcılar ”daha da yalnızlaştıklarını” dile getiriyor. Terapistler, öğretmenler ve sağlık çalışanları gibi "bağ kurma emeği” veren profesyonellerin yerine makinelerin getirilmesi, insan ilişkilerinin niteliğini tehdit ediyor. Bu durumun, sosyal bağları zayıflatarak demokratik yaşamı da olumsuz etkileyebileceği belirtiliyor.
Çözüm Teknolojide Değil, İnsan İlişkilerinde
Uzmanlar, bu krize çözüm olarak “bağ kurmayı önceleyen sosyal yapılar” öneriyor. Yani sağlık ve eğitim alanlarında çalışanlara daha fazla zaman ve kaynak ayrılması, marjinalleşen grupların görünür kılınması ve teknolojinin insanlar arası ilişkiyi kolaylaştırıcı şekilde kullanılması gerektiği ifade ediliyor. Depersonalizasyonun, yalnızlıktan farklı olarak “tanınmama” ve ”değersiz hissetme” durumunu ifade ettiğini belirten uzmanlar, bu sosyal sorunun çözümünün yine insanlar tarafından geliştirilecek çözümlerle mümkün olabileceğini vurguluyor.
Kaynak: Aeon