DOSYA HABER - GİZEM GÜVEN
Orta Doğu… Tarih boyunca medeniyetlerin beşiği, inançların kavşağı ve stratejik yolların geçiş noktası olan bu kadim coğrafya, son yüzyılda savaş, yıkım ve istikrarsızlıkla anılır hale geldi. Türkiye’nin güneyinden Yemen’e, İran’dan Mısır’a kadar uzanan Orta Doğu, bugün de diplomatik krizlerin, vekâlet savaşlarının ve doğrudan askeri müdahalelerin tam ortasında.
Peki bu krizlerin temelinde ne var? Kim, neden savaşıyor? Kim kazanıyor, kim kaybediyor? Ortadoğu'daki başlıca sıcak çatışma alanlarını mercek altına aldık.
İSRAİL – FİLİSTİN: YÜZYILLIK KANLI DÜĞÜM
Orta Doğu’nun en karmaşık ve en uzun süredir devam eden çatışması olan İsrail-Filistin meselesi, 1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla başladı. O günden beri, toprak, kimlik ve egemenlik üzerinden yaşanan mücadele, birçok savaş, intifada ve barış girişimini beraberinde getirdi.
1967 Altı Gün Savaşı’nda İsrail’in Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal etmesi, Filistin halkının yaşadığı toprak kaybının en büyük dönüm noktalarından biri oldu. İsrail’in bu bölgelerde kurduğu yerleşim birimleri ve sıkı güvenlik politikaları, barış umutlarını büyük oranda zedeledi.
Son yıllarda, özellikle 2023 yılında başlayan yeni Hamas-İsrail çatışmaları, bölgedeki tansiyonu yeniden zirveye taşıdı. Hamas’ın roket saldırıları ve İsrail’in Gazze’ye yönelik yoğun hava bombardımanları sonucunda binlerce sivil hayatını kaybetti, altyapı büyük oranda tahrip oldu. Uluslararası toplumun birçok kesimi, sivillerin korunması çağrısında bulunsa da çatışmalar devam ediyor.
Batı Şeria’da ise İsrail’in yerleşim politikaları ve Filistinlilere yönelik sert güvenlik önlemleri günlük hayatı zorlaştırırken, Filistin yönetimi de siyasi ve ekonomik krizlerle boğuşuyor. Filistinli gruplar arasında yaşanan iç bölünmeler ve uluslararası desteğin yetersizliği, barış sürecini daha da zora sokuyor.

MESCİD-İ AKSA GERİLİMİ
Kudüs’ün statüsü, hem İsrail hem de Filistin için dini ve siyasi açıdan kritik bir mesele olarak kalmaya devam ediyor. Mescid-i Aksa’daki gerilimler zaman zaman şiddetli çatışmalara dönüşüyor ve bölgedeki huzursuzluğun fitilini ateşliyor.
Tüm bu karmaşık dinamikler, Filistinlilerin devlet kurma hayalini ve İsrail’in güvenlik endişelerini iç içe geçirmiş durumda. Uluslararası barış girişimleri çoğu kez başarısız olurken, halklar arasında karşılıklı güvensizlik ve öfke derinleşiyor. Filistin-İsrail çatışması, sadece bölgesel değil, küresel siyaset üzerinde de önemli etkiler yaratmaya devam ediyor.
1948'de İsrail’in kurulmasıyla başlayan İsrail-Filistin çatışması, sadece iki halk arasında değil, aynı zamanda tüm Ortadoğu’nun kaderini şekillendiren bir etken oldu. 1967'deki Altı Gün Savaşı, 1982'deki Lübnan Savaşı, 1987 ve 2000 yıllarındaki intifadalardan 2021 Gazze bombardımanına ve 2023'te patlak veren en büyük çatışmalardan biri olan Hamas-İsrail savaşı... Her seferinde geriye yıkılmış şehirler, yetim kalmış çocuklar ve tükenmiş umutlar kaldı.
2023 Ekim ayında başlayan son çatışmalar, İsrail'in Gazze'ye yönelik ağır hava saldırılarına sahne olurken, binlerce sivil hayatını kaybetti. Hamas’ın roket saldırılarına İsrail'in karşılık vermesiyle başlayan çatışma, Batı Şeria’yı da içine alan bir genişlemeye sahne oldu. Bu savaş sadece askeri bir çatışma değil; aynı zamanda bölgesel dengeleri, İran’ın etkisini, Arap dünyasının sessizliğini ve Batı'nın ikiyüzlü politikalarını gözler önüne serdi.

LÜBNAN: HİZBULLAH VE İSRAİL ARASINDAKİ HASSAS DENGE
Lübnan, 1975-1990 yılları arasındaki yıkıcı iç savaşın ardından, tam olarak istikrarı sağlayamadan 2006’da İsrail ile bir başka savaşa sürüklendi. Bu savaşta, İran destekli Hizbullah ile İsrail arasındaki çatışma binlerce sivilin hayatına mal oldu. Bugün de İsrail-Lübnan sınırında sık sık roket saldırıları ve hava operasyonları yaşanıyor.
Hizbullah, sadece bir silahlı grup değil; Lübnan siyasetinde etkin, İran’a yakın güçlü bir yapı. Bu durum, ülkeyi sürekli İsrail’le çatışma riskine açık bir hale getiriyor.
SURİYE: 14 YILLIK İÇ SAVAŞIN ENKAZI
2011’de başlayan Suriye İç Savaşı, bugüne kadar yarım milyondan fazla insanın canına mal oldu. Esad rejimine karşı başlayan halk hareketleri, kısa sürede çok aktörlü bir savaşa dönüştü. Rejim, İran ve Rusya'nın desteğiyle ayakta kalırken; ABD, Türkiye ve çeşitli Kürt ve Arap gruplar da sahada yer aldı.
Suriye bugün fiilen bölünmüş durumda. Rejim, Şam ve batı bölgelerini kontrol ederken; kuzeyde Türkiye destekli muhalif güçler, doğuda ise ABD destekli SDG/YPG kontrolü sürüyor. İsrail ise, İran'ın Suriye’deki etkisini azaltmak amacıyla sık sık hava saldırıları düzenliyor.

İRAN: NÜKLEER GÖLGE, VEKİL SAVAŞLAR VE AÇIK GERİLİM
İran, Orta Doğu’nun en kritik ve en tartışmalı aktörlerinden biri. On yıllardır sürdürdüğü vekil savaş stratejisiyle doğrudan çatışmalardan kaçınsa da, son dönemde İsrail’le yaşadığı açık gerilim bu dengeyi sarstı.
Nükleer Program ve Bölgesel Nüfuz
İran’ın nükleer programı, Batı’nın en büyük endişesi. 2015’te imzalanan nükleer anlaşmadan ABD’nin 2018’de çekilmesiyle Tahran yeniden uranyum zenginleştirmeye başladı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın raporlarına göre İran, nükleer silaha oldukça yakın bir teknoloji seviyesine ulaştı. Bu durum, başta İsrail olmak üzere Körfez ülkelerinde alarm zillerinin çalmasına yol açtı.
Aynı zamanda İran, Hizbullah (Lübnan), Haşdi Şabi (Irak), Şii milisler (Suriye) ve Husiler (Yemen) üzerinden Orta Doğu genelinde vekil güçlerle etkin bir nüfuz alanı kurmuş durumda. Bu güçler, İsrail’e karşı hem caydırıcı bir tehdit hem de pratik saldırı kapasitesi sunuyor.
2024–2025: İran-İsrail Gerilimi Tehlikeli Eşiğe Geldi
2024 Nisan ayında İsrail’in Şam’daki İran konsolosluk binasına düzenlediği hava saldırısı sonucu 7 İranlı askeri yetkilinin hayatını kaybetmesi, Tahran’da büyük öfke yarattı. Bu saldırı, diplomatik bir binaya yapılmış olması açısından ciddi bir kırılma noktası oldu. İran, ilk kez doğrudan kendi topraklarından İsrail’e yüzlerce insansız hava aracı ve füze göndererek misillemede bulundu.
İsrail, ABD’nin de desteğiyle bu saldırıların büyük kısmını hava savunma sistemleriyle durdurmayı başarsa da, İran'ın doğrudan saldırısı, iki ülke arasındaki yıllardır “örtülü” yürütülen çatışmayı açık savaşa yaklaştırdı. Bu süreçte, Körfez ülkeleri ve ABD üsleri de alarm durumuna geçti.
Ardından İsrail, İran’ın nükleer altyapısını hedef aldığı iddia edilen siber saldırılar ve hava operasyonlarıyla karşılık verdi. Her iki taraf da doğrudan savaş istemediklerini söylese de, gerilim diplomasiyle değil karşılıklı caydırıcılıkla dengelenmeye çalışılıyor.

YEMEN: GÖRÜNMEYEN SAVAŞIN GÖRÜNÜR ACISI
Yemen, 2015’te başlayan Suudi Arabistan ve İran destekli vekâlet savaşıyla yerle bir oldu. Husiler, başkent Sana’yı kontrol ederken; Suudi destekli hükümet güçleri güneyde tutunmaya çalışıyor. Ülkede yüz binlerce insan açlık, hastalık ve bombardıman tehdidi altında.
Suudi Arabistan’ın 2023’te İran ile diplomatik yakınlaşması sonrası savaşın şiddeti azaldı; fakat barış hâlâ kırılgan ve tam anlamıyla sağlanabilmiş değil.
IRAK: İŞGALİN MİRASI VE SİYASAL KARGAŞA
2003 ABD işgaliyle başlayan kaos, IŞİD’in yükselişiyle daha da derinleşti. 2017’de Musul’un kurtarılmasıyla IŞİD gerilese de, Irak iç siyaseti hâlâ istikrarsız. İran yanlısı milislerin siyaset üzerindeki etkisi, halkın artan yoksulluğu ve genç işsizliğiyle birlikte her an yeni bir isyana zemin hazırlıyor.
ABD’nin askeri varlığı, İran’ın siyasi nüfuzu ve etnik/mezhepsel bölünmüşlük, Irak’ta çatışma ihtimalini sürekli canlı tutuyor.

MISIR: ARABULUCU GÜÇ, GİZLİ SAVAŞLAR
Mısır, İsrail ile dört savaş yaşamış olsa da 1979’daki Camp David Anlaşması sonrası bölgesel arabulucu rolünü benimsedi. Gazze sınırındaki Refah Kapısı üzerinden yardım ulaştıran ve ateşkes görüşmelerine ev sahipliği yapan Mısır, Filistin meselesinde kilit rol oynuyor.
Ancak Sina Yarımadası’nda IŞİD bağlantılı radikal gruplarla düşük yoğunluklu çatışmalar hâlâ sürüyor. Mısır, iç istikrarı korurken dış dengeyi gözetmeye çalışan temkinli bir güç olarak öne çıkıyor.
ÜRDÜN: KIRILGAN BARIŞIN GÖLGESİNDE
Ürdün, İsrail ile 1994'te barış yapan ikinci Arap ülkesi. Ancak halk düzeyinde Filistin davasına destek ve İsrail karşıtlığı oldukça güçlü. Yaklaşık 2 milyon Filistinli ve 1 milyona yakın Suriyeli mülteciyi barındıran ülke, ekonomik baskılar ve sosyo-politik tansiyon altında.
Kudüs’teki İslami kutsal mekânların hamiliğini sürdüren Ürdün, İsrail-Filistin geriliminde diplomatik açıdan önemli, ancak iç siyaset açısından oldukça kırılgan bir konumda.

SUUDİ ARABİSTAN: PETROL GÜCÜNDEN REKABETE
Suudi Arabistan, uzun süre savaşın dışında kalmaya çalıştı. Ancak Yemen’de Husilere karşı başlattığı müdahale onu doğrudan savaşın parçası yaptı. İran’la vekil savaşlar yürütürken, son dönemde diplomatik açılım yoluna giderek Çin arabuluculuğunda Tahran’la ilişkilerini normalleştirme sürecine girdi.
“Vizyon 2030” ile ekonomisini çeşitlendirmeyi hedefleyen Riyad, artık daha fazla diplomasi ve daha az askeri çatışma istiyor. Ancak İran’ın bölgedeki etkinliği ve İsrail ile olası normalleşme süreçleri, Suudi Arabistan’ı yeniden bir gerilim hattına itebilir.
ORTA DOĞU’DA BARIŞ MÜMKÜN MÜ?
Orta Doğu’da savaşlar, sadece sınır ötesi top atışları değil; aynı zamanda ideolojik, mezhepsel, ekonomik ve tarihsel cepheleşmelerin bir sonucu. Bugün Filistin meselesi hâlâ çözülmemişken; İran-İsrail gerilimi açık çatışmaya evrilme eşiğinde. Suriye, Irak ve Yemen hâlâ tam anlamıyla toparlanamamış durumda. Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün ise kırılgan dengeyi koruma peşinde.
Buna rağmen, diplomatik temaslar, halkların savaş yorgunluğu ve ekonomik reform ihtiyaçları, bölge ülkelerini belki de ilk kez “zorunlu bir barışa” yaklaştırıyor.
Kaynaklar:
Birleşmiş Milletler (UN)
Uluslararası Kriz Grubu (ICG)
Al Jazeera, BBC Arabic
Anadolu Ajansı
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW)
The New York Times, Haaretz, IRNA, Reuters