Yıllarca “IF Type IIa” gibi bilimsel netlikteki terimlerle tanımlanan ve 10x büyütmede dahi içinde hiçbir kusur görünmeyen pırlantalar, mücevher sektöründe kusursuzlukla özdeşleştirildi. En net kesim, en parlak taş; en kıymetli olandı.
Ancak bu anlayış değişiyor. Eskiden “çirkin ördek yavrusu” olarak görülüp değersiz bulunan, fazla koyu, fazla lekeli veya fazla sıra dışı kabul edilen taşlar artık vitrine çıkıyor. Üstelik bunu sıradan markalar değil, yüksek mücevherat dünyasının devleri yapıyor.
Milano merkezli Pomellato, bu akımın öncülerinden. Beş yıl önce başlattığı ilk yüksek mücevher koleksiyonunda yalnızca pırlanta, yakut, safir ve zümrüt gibi 'klasik dörtlü'ye değil; ışıltılı olmayan ve kesilmemiş taşlara da yer verdi. Bu çizgisini sürdüren marka, son koleksiyonunda deniz tarafından şekillendirilmiş gibi duran, kesilmemiş büyük akuamarin taşlarını, denizci ipi gibi görünen elmas çizgileriyle birleştirdi. Başka bir kolye ise Milano’nun gece göğünden ilhamla oluşturulan gri safir ve spinel taşlı puslu bir yıldız içeriyor.
Pomellato’nun taş ustası Stefano Cortecci, bu yaklaşımı şöyle açıklıyor: “Biz taşları kıymetli’ veya ’yarı kıymetli' olarak ayırmıyoruz. Her taşın bir kimliği ve güzelliği var. Önemli olan, o taşın nasıl işlendiği.” Jeoloji eğitimi almış ve akademisyen bir aileden gelen Cortecci, 20 yıl önce katıldığı Pomellato’da yalnızca kesilmiş taşları değil, ham haliyle taşları tercih etti. Taşlar, kreatif direktör Vincenzo Castaldo ile geliştirilen yeni estetik anlayışa göre şekillendiriliyor. Pomellato’nun simgesi haline gelen “Nudo” taşlarında da klasik 57 yüzey bulunuyor; ancak bu yüzeyler simetrik değil, rastgele. Bu da taşa özgün bir karakter katıyor.

Bir Direniş Değil, Bir Aşk Hikayesi
Brezilyalı mücevher tasarımcısı Ara Vartanian da benzer bir yaklaşım sergiliyor. Ters çevrilmiş siyah pırlantalar (ucu yukarı bakacak şekilde yerleştiriliyor) onun imzası hâline gelmiş. “İnklüzyonları (pırlantanın oluşumu sırasında içinde hapsolan parçacıklar) hiçbir zaman kusur olarak görmedim” diyor.
Taş tüccarı bir ailenin çocuğu olan Vartanian, babasının müşteriler için özenle seçtiği kusursuz taşlar yerine, kenarda bekleyen kusurlu ve bütçeye uygun taşlara ilgi duymuş. Kendi markasını kurduğunda bu taşlar sadece duygusal değil, ekonomik olarak da mantıklıydı. “Babam bana asi gözüyle bakıyordu ama bu bir isyan değildi. Bu taşlara aşıktım” diyor.
Anlam Arayanlar İçin Yeni Simgeler
Antwerp merkezli Belçikalı tasarımcı Dries Criel, toprak tonlarındaki kaplan gözü taşını koruma ve cesaret sembolü olarak kullanıyor. İngiliz mücevher markası Anoona’nın Lunar koleksiyonunun temeli ise, ay ışığını andıran opak ay taşı. Hint kökenli Ananya markası ise “denge ve neşe” getirdiğine inanılan kahverengi Sulemani akik taşı kullanıyor.
Münihli aile markası Hemmerle’nin dördüncü kuşak temsilcisi Christian Hemmerle ise, şu sözleriyle yaklaşımın özünü özetliyor:
“Pırlantaların parlamasına gerek yok, konuşmaları yeter. Renk güzelse, inklüzyon varsa bile kabulümüzdür. Sonuçta kimse taşları mikroskopla incelemiyor.”

Yatırım Değil, Anlam Arayışı
Bu yaklaşım aynı zamanda tüketici davranışındaki değişimi de yansıtıyor. Artık birçok kadın, mücevheri yatırım değil, kendini ifade aracı olarak görerek kendisi için satın alıyor. Pomellato müşterilerinin %70’i kadın. Uzmanlar, bu değişimin hem kişisel hikayesi olan taşlara ilgiyi artırdığını hem de laboratuvar üretimi kusursuz pırlantalara tepki olarak doğduğunu belirtiyor.
Bain & Company’den Claudia D’Arpizio’ya göre, bu yaklaşımın ardında ekonomik nedenler de var. “Mükemmel taş bulmak giderek zorlaşıyor. Hem ham madde maliyeti yüksek hem de Rus elmaslarına getirilen kısıtlamalar sektörü etkiliyor. Daha uygun fiyatlı veya özgün taşlar, markalara daha ulaşılabilir tasarımlar yaratma imkanı sunuyor” diyor.

Kaynak: CNN