Yaklaşık 3,5 milyon memur ve 424 bin sözleşmeli personelin 2026 ve 2027 yıllarına ilişkin maaş artışları ile özlük haklarını belirleyecek toplu sözleşme görüşmeleri, Ağustos ayı içerisinde tamamlanacak. Görüşmeler, kamu çalışanlarının ekonomik beklentileriyle devletin mali imkanları arasındaki dengeyi yeniden gündeme taşıyor.
Toplu Görüşme Masasına Hangi Sendikalar Oturacak?
6 Temmuz 2025 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan istatistiklere göre, toplu sözleşme sürecinde yer alabilecek üç konfederasyon bulunuyor. Memur-Sen, 1 milyon 79 bin üyesiyle en yüksek temsiliyete sahip konfederasyon konumunda. Onu, 561 bin üyesiyle Türkiye Kamu-Sen ve 189 bin üyeye sahip Birleşik Kamu-İş izliyor. KESK ise toplam 166 bin üyeye sahip olmasına karşın, toplu sözleşme masasında yer alamayacak.
11 hizmet kolunun 10’unda Memur-Sen’e bağlı sendikalar yetkili olurken, yalnızca kültür ve sanat hizmetleri kolunda yetki Türkiye Kamu-Sen’e bağlı Türk Kültür Sanat-Sen’e ait.
Kamu Bütçesi ve Ekonomik Koşullar Süreci Şekillendirecek
Toplu görüşme süreci, kamu maliyesindeki mevcut tabloyla da yakından ilişkili. 2025 yılının ilk yarısında merkezi yönetim bütçesi 980,5 milyar lira açık verdi. Uzmanlar, yılın ikinci yarısında bütçe açığının daha da artacağını öngörüyor. Bu ekonomik görünüm, hükümetin maaş zamlarına yaklaşımını da doğrudan etkileyebilir.
İktidarın, son olarak 2 Ağustos 2025’te Türk-İş ile imzaladığı 2025 Yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşması’nda izlediği çizginin, memurlar için de belirleyici olacağı düşünülüyor. Bu protokole göre, kamu işçilerine 2026’nın ilk yarısında yüzde 10, ikinci yarısında ise yüzde 6 oranında zam yapılacak. Enflasyon oranının bu artışların üzerinde gerçekleşmesi durumunda ise aradaki fark bir sonraki dönem maaşına yansıtılacak.
Sendikal Yetkiler ve Grev Hakkı Tartışması
6356 sayılı Kanun’un Ek Madde 2’si uyarınca, çerçeve protokol hükümleri, yalnızca konfederasyonların taraf olduğu sendikalar için bağlayıcıydı. Ancak Anayasa Mahkemesi'nin 27 Aralık 2023 tarihli kararıyla bu düzenleme iptal edildi. Böylece, sendikalar protokol hükümlerine bağlı kalmadan kendi toplu sözleşme süreçlerini sürdürebilir hale geldi. Yine de, bu yola başvuracak bir sendikanın bulunmadığı gözlemleniyor.
Kamu işçileri cephesinde ise memnuniyetin görece yüksek olduğu değerlendiriliyor. Bu durumun nedeni olarak, söz konusu işçilerin çoğunun 2018’de taşerondan kadroya geçen çalışanlar olması ve daha önceki sendikal eylemlere aktif biçimde katılmamış olmaları gösteriliyor. Öte yandan, kıdemli kamu işçilerinin önemli bir kısmı emekliliği tercih etmiş durumda.
Memurlar Daha Farklı Taleplerle Masada
Memur ve sözleşmeli personel açısından ise tablo daha farklı. Bu gruptaki çalışanlar, eğitim düzeyleri ve kıdemleri doğrultusunda daha yüksek bir yaşam standardı beklentisi içinde. Aynı zamanda, borçluluk oranlarının da yüksek olduğu göz önüne alındığında, özellikle tek maaşla geçinen memur ailelerinde mali baskı daha da artıyor.
Bu çerçevede, Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen ve Birleşik Kamu-İş konfederasyonlarının temsilcileri ile her hizmet kolu için görevlendirilecek temsilcilerin sorumluluğu büyük olacak. Bununla birlikte, bazı memur ve sözleşmeli personelin mevcut siyasi yapı içinde görevlendirilmiş olması, toplu sözleşme sürecinin tarafsızlığını tartışmalı hale getirebilir.
Toplu sözleşme görüşmelerinde Memur-Sen Genel Başkanı'nın tek başına atacağı imzanın milyonlarca kamu çalışanı adına bağlayıcı olması, sendikal temsiliyet ve müzakere sürecinin doğasına dair yeni bir tartışmayı da beraberinde getiriyor.
Kamu çalışanlarının 2026 ve 2027 yıllarındaki ekonomik koşulları doğrudan etkileyecek olan toplu sözleşme süreci, hem mali disiplin hem de çalışanların geçim beklentileri arasında denge arayışını yansıtıyor. Ağustos ayı içerisinde tamamlanması beklenen görüşmelerin sonucu, memur maaşları kadar, kamu kesimindeki sosyal dengeleri de belirleyecek.