DOSYA HABER- DİLARA ADAK
Zeytinlikler hem ekolojik hem ekonomik hem de kültürel açıdan büyük öneme sahip. Erozyonla mücadelede anahtar rol oynayan zeytinlikler, toprak kalitesini artırır, su kaynaklarını besler ve uzun ömürlü yapılarıyla iklim değişikliğiyle mücadelede karbon yutağı görevi görür. Türkiye, dünya zeytinlik alanlarının yaklaşık %8,3’üne ev sahipliği yapar; yaklaşık 159 milyon meyve veren zeytin ağacı ile ülke, dünya zeytin üretiminde ilk beş arasında yer alır ve 320 binden fazla ailenin geçimini sağlar. Ayrıca, Türkiye’nin geleneksel zeytin yetiştiriciliği UNESCO tarafından “Somut Olmayan Kültürel Miras” listesine alınmıştır. Bu nedenlerle zeytinlikler, bir tarım ürünü olmanın ötesinde köklü bir kültür ve doğal denge unsuru olarak korunuyor.
Ayrıca Türkiye, dünya zeytin ve zeytinyağı üretiminde ilk beş ülke arasında. TÜİK verilerine göre ülkemizde yüz milyonlarca zeytin ağacı bulunuyor ve zeytin sektörü ihracat gelirlerinin önemli bir kısmını karşılıyor.
3213 Sayılı Maden Kanunu ne zaman yürürlüğe girdi?
Türkiye’de 3213 sayılı Maden Kanunu, ilk olarak 4 Haziran 1985’te yürürlüğe girdi. Çıktığı günden itibaren kanun tam 30 kez değiştirildi, çoğu kez madencilik faaliyetlerini kolaylaştırıcı düzenlemeler yapıldı. Örneğin 2004’teki önemli değişiklikle ormanlar, milli parklar gibi korumalı alanlarda bile madencilik izinleri öngörülmüş; bu da madenciliğin doğa üzerindeki baskısını önemli ölçüde artırmıştır. 2025 yılına gelindiğinde, TBMM’de görüşülen ve 19 Temmuz 2025’te kabul edilerek 24 Temmuz 2025 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7554 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 3213 sayılı Maden Kanunu’na çok sayıda ek ve değişiklik getirildi. Bu torba kanun, çevre düzenlemeleri, ruhsat süreleri ve rehabilitasyon ödemeleri gibi konuların yanında zeytinliklerle ilgili hükümler de içeriyor.
Türkiye’de 4 Haziran 1985 tarihinde yürürlüğe giren 3213 sayılı Maden Kanunu, bugüne kadar tam 30 kez değiştirildi. Bu değişikliklerin çoğu madenciliği kolaylaştırırken, çevre ve özellikle koruma altındaki alanlarda madencilik faaliyetlerini artırdı. 2004’te ormanlık ve milli park alanlarında madencilik yapılmasına olanak sağlanması bunlardan sadece biriydi.
2025 yılına gelindiğinde, TBMM’de kabul edilen 7554 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile madencilik mevzuatına önemli eklemeler getirildi. Bu kapsamda zeytinliklerle ilgili kritik düzenlemeler yapıldı. Kanunun özellikle “Geçici Madde 45”i zeytinlikleri madenciliğe açan en tartışmalı madde oldu.
Geçici Madde 45 bizden neler götürecek?
“Geçici Madde 45” ile tapuda kayıtlı veya fiilen zeytinlik olan arazilerde, elektrik üretimi için maden aranmasına ve çıkarılmasına izin verildi. Buna göre;
Zeytin ağaçları taşınabilecek veya kesilecek, ancak kesilen ağaç sayısının en az iki katı fidan dikilmek zorunda olacak.
Madencilik şirketleri, ağaçların taşınması ve yeni zeytinlik kurulması için tüm masrafları üstlenecek.
Zeytinlik alanlarda madencilik yapan şirketlerden, işletme ruhsatı bedeline eşit rehabilitasyon bedeli yıllık olarak tahsil edilecek ve zararların giderilmesi için kullanılacak.
Zeytinlik sahiplerine, Hazine veya kamu arazileri 20 yıl süreyle, düşük kira bedeliyle kiralanabilecek. Kiralama süresi sonunda, bakım şartlarını yerine getiren çiftçilere sözleşme uzatılabilecek.
Bu maddelerle, zeytinliklerde madencilik yapmanın önü açılırken, getirilen yükümlülüklerin çevresel tahribatı önlemeye yetip yetmeyeceği büyük soru işareti.
Ekolojik ve Ekonomik Tehditler
Türkiye’de yaklaşık 159 milyon zeytin ağacı ve 320 binden fazla ailenin geçim kaynağı olan zeytinlikler, doğal ekosistemin vazgeçilmez parçalarıdır. Zeytinliklerin korunması, sadece doğa açısından değil, ekonomik ve kültürel anlamda da büyük önem taşıyor. Ekolojik açıdan bakıldığında, zeytinlikler toprak erozyonunu önleyen doğal bariyerler olarak işlev görüyor. Aynı zamanda karbon yutağı olmaları sebebiyle iklim krizinin etkilerini hafifletmeye yardımcı oluyorlar. Su kaynaklarının korunmasında da kritik rol oynayan bu alanlarda madencilik faaliyetlerinin başlamasının, toprak yapısının bozulmasına ve su rejiminde kalıcı hasarlara yol açabileceği öngörülüyor.
Ekonomik boyutta ise zeytincilik, Türkiye’nin kırsal kalkınmasının temel taşlarından biri olarak öne çıkıyor. Zeytinliklerden geçimini sağlayan binlerce aile, bu alanların zarar görmesi durumunda ciddi gelir kayıplarıyla karşı karşıya kalabilir. Bu da bölgesel ekonomilerin çöküşü anlamına geliyor.
Kültürel ve sosyal açıdan ise zeytin, binlerce yıldır Anadolu’nun vazgeçilmez simgelerinden biri. Zeytinliklerin varlığı, yerel geleneklerin ve toplum yapısının sürekliliği için hayati önem taşıyor.
ÇEVRECİ TOPLULUKLAR VE UZMANLAR NE DİYOR?
Çevreci sivil toplum kuruluşları ve uzmanlar, Maden Kanunu’nda getirilen rehabilitasyon ve fidan dikme zorunluluğunun, kaybedilen doğal ekosistemi tam anlamıyla geri getiremeyeceğini belirtiyor. Onlara göre, madencilik faaliyetlerinin yol açacağı tahribat geri dönüşü olmayan zararlar bırakabilir.
TEMA Vakfı, bu değişikliklerin doğaya karşı ciddi bir tehdit olduğunu belirterek, kanunun “doğayı korumayı engel gören bir bakış açısına sahip” olduğunu söyledi. Ankara Barosu ise “iklim yasası ile çelişen düzenlemeler” olduğunu ifade ederek, doğal alanlarda madenciliğin telafisi zor zararlar yaratacağını vurguladı.
Tarım-Orman-Su Politikaları Platformu gibi çevreci koalisyonlar da kanunu, “kamu yararı kılıfı altında zeytinliklerin mülksüzleştirilmesi” olarak nitelendirdi. 2022’de düzenlenen “Zeytinime Dokunma” kampanyası, bu endişelerin kamuoyu tarafından da benimsenmesini sağladı.
Binlerce Ağaç ve hayat Tehlikede
Kanun değişikliğinin savunucuları, enerji üretimi ve elektrik güvenliği gerekçesiyle bu adımın zorunlu olduğunu savunsa da, zeytinliklerin yok edilmesiyle birlikte doğanın, kültürün ve kırsal ekonomilerin büyük zarar göreceği aşikar.
Binlerce yıllık zeytinliklerin madenciliğe açılmasıyla, Türkiye’nin doğal ve kültürel mirası geri dönülmez bir yola girebilir. Önümüzdeki süreçte uygulama ve denetim mekanizmalarının ne ölçüde etkili olacağı, zeytinliklerin geleceğini belirleyecek.