DOSYA HABER- DİLARA ADAK
Orman yangınları, doğanın en hassas dengelerini alt üst ediyor. Ancak yanmış ormanlar, göründüğünden çok daha fazlasını barındırıyor; küllerin altında saklı kalan yaşam, zamanla kendini yenilemeye başlıyor. Peki, doğa gerçekten yeniden yeşerebiliyor mu? Müdahale şart mı, yoksa kendi haline mi bırakılmalı? İşte yangın sonrası ormanların geleceğine dair tüm bilinmesi gerekenler…
Orman Yangınları Sonrası Ekosistem Nasıl Yenileniyor?
Yangın, orman ekosisteminin hemen tüm bileşenlerini etkiler. Ancak doğa kendini onaracak mekanizmalara sahiptir. Akdeniz bölgesinde milyarlarca yıldır yanmaya uyum sağlamış kızılçam ormanlarında ve maki örtüsünde, yangın sonrası bodur çalılar toprak altı köklerinden 2–3 ayda sürgün vererek tekrar yeşerir. Kızılçam gibi bazı çam türleri, yangın sırasında açılan kozalaklarındaki tohumları serbest bırakır; yakıcı etki azaldıktan sonra binlerce tohum hızla toprağa karışır ve yeni fidanlar oluşturur. Yanan çam ormanlarında bir yıl içinde bile göğe doğru filizler yükselir. Toprakta ise ilk başta organik madde azalır, ancak kül içerisindeki kalsiyum, magnezyum, potasyum gibi mineraller artar. Bu değişimler toprağın pH’ını yükseltip su geçirgenliğini etkileyebilir. Öte yandan örtüsüz kalan yamaçlarda erozyon hızlanır – ölçümler, yanmış ormanlarda toprak kaybının yanmayanlara göre 3–30 kat fazla olabileceğini göstermektedir. Yanan gövdeler ve yığılı odunlar yine de birçok böcek ve kuş için yaşam ortamı sağlar; örneğin kızıl ağaçkakan gibi türler yanmış ağaçlarda beslenip yavrularını büyütür. Bir süre sonra kuşlar, kemirgenler, böcekler gibi sürünen ve uçan hayvan toplulukları da daha yeşil ve serin bitki örtüsünün geliştiği alanlara geri döner.

Yanan ormanlar ne zaman ağaçlandırılmalı?
Yangın sonrası sahada yapılması gereken ilk iş, yanan ağaç gövdelerinin ve engellerin güvenli biçimde kaldırılmasıdır. Bu kazıma ve hasarlı ağaç kesimi, çam kozalaklarındaki tohumların toprağa düşmesini kolaylaştırır. Genel öneri, yakılmış alanların kış aylarında fidanlandırılmasıdır. Kış dikimi, arazide don riski azaldığında fidanların kök salmasını sağlar. Ağaçlandırma planı yapılırken bölgenin toprak, iklim ve doğal bitki örtüsü dikkate alınmalıdır. Halk arasında önerilen meyve ağacı dikimi genellikle uygun bulunmaz. Yanlış yer ve yöntemlerle yapılan yoğun ağaçlandırma, mevcut sürgün ve tohumları yok edebileceği için kaçınılmalıdır.
Bazı durumlarda yarı-aktif yöntemler kullanılır. Yani önce alan doğal gençleşmeye bırakılır, sonra gerekirse tohum takviyesi veya sınırlı ağaç ekimi yapılır. TEMA Vakfı’nın rehberine göre, yaşlı kızılçam ormanlarında yeterli tohum varsa yanmış ağaçlar kesilip dallar yere serildikten sonra (en geç ertesi yılın Şubat sonuna kadar) doğanın kendi kendine yenilemesi beklenir. Eğer doğada yeterli fidan görünürse (ağaç kesiminden sonra toprağa düşen kozalak tohumları filizlenir), alandaki yeni fidanlar bakımla ormana dönüşebilir. Fidan sayısı yetersiz kalırsa ya da ağaçlık genç nüfus azsa, o zaman söz konusu bölgeye yerel genetik kökenli fidanlarla ağaçlandırma yapılır.
Doğa kendini yeniliyor ama süreç yıllar alıyor
Uzmanlar, orman ekosisteminin tam anlamıyla eski halini almasının onlarca yıl sürdüğünü vurguluyor. Ağaç türüne göre gerekirse 20–60 yıl içinde sağlıklı bir orman örtüsü oluşabilir. Örneğin AA uzmanlarına göre “ağaçların büyüme sürelerinden ziyade ekosistem oluşturma süreleri” önemlidir ve bu süre kızılçamda 20–30 yıl, karaçam ve kayında 40–50, ladinde 50–60 yıl civarındadır. Ağaçlandırma yapılsa dahi 10–15 yılda bir kapalı tavan (tepe örtüsü) oluşabilirken, tüm canlı türlerini barındıran dengeli ekosistemin kurulması onlarca yıl alır.
Aşağıdaki tabloda bazı temel türlerin orman ekosistemi kurma sürelerine yer verilmiştir:
Ağaç Türü | Ekosistem Kurma Süresi (yıl) |
---|---|
Kızılçam (Pinus brutia) | 20–30 |
Karaçam (Pinus nigra) | 40–50 |
Sarıçam (Pinus nigra) | 40–50 |
Meşe (Quercus spp.) | 50–60 |
Kayın (Fagus spp.) | 40–50 |
Ladin (Picea abies) | 50–60 |
Servi (Cedrus libani) | 20–30 |
Ancak tamamen kendi haline bırakılan alanlarda bu süre çok daha uzun olabilir. TEMA Vakfı uyarıyor; bırakılan sahalarda toprak erozyonuyla birlikte ekosistemin canlanması “yüzlerce, hatta binlerce yıl” alabilir. Bu nedenle genellikle bir miktar müdahale kaçınılmazdır. Örneğin erozyonun ciddi olduğu yamaçlarda dolgu yollarla erozyon kontrolü, taş tesviye vb. önlemler alınırken, toprağın gömülmüş tohumlarca beslenmesine izin verilmesi gibi önlemler alınır. Birçok uzman, yangın bölgesindeki doğal yenilenme kapasitesi kullanılarak (pasif restorasyon) başlamayı, eğer bir süre sonra bitki örtüsü yetersiz kalırsa ek destek (tohum takviyesi veya ağaçlandırma) verilmesini önerir.
Vatandaş olarak ne yapabiliriz?
Yangın bölgesine gönüllü gitmek çoğu zaman tehlikeli ve izinsiz girişler sorun yaratır, ancak vatandaşlar uzaktan çok şey yapabilir. İlk adım ise bilinçlenmek. Orman yangınlarını önlemenin herkesin sorumluluğunda olduğuna inanılır. Kamp ateşi yakma, sigara izmariti atma gibi riskli davranışlardan kaçınılmalı, çevreye duyarlı olunmalıdır. İtfaiye ve orman ekiplerine bilgi vererek erken müdahale desteklenebilir.
Fiili yardımlar için güvenilir kuruluşlarla iş birliği yapılmalıdır. Örneğin Orman Genel Müdürlüğü’nün “Yangın Gönüllüsü” eğitim programı var; sadece sertifikalı gönüllüler yangına müdahalede ekiplerle birlikte çalışabiliyor. Bunun dışında ağaçlandırma organizasyonlarına katılmak da bir seçenek. TEMA Vakfı, bölgedeki yenileme çalışmaları için “fidan bağışı” kampanyaları düzenliyor. TEMA, “Hatıra Ormanı” bağışıyla her vatandaşın yangın sahalarına fidan destek olabileceğini bildiriyor. Bu bağlamda devletin duyurduğu “Milli Ağaçlandırma Seferberliği” gibi programlar kapsamında bölgesel fidan dikimi etkinlikleri de düzenlenmiştir. Ayrıca bağış yapılabilecek sivil toplum kuruluşları (TEMA, WWF, AKUT vb.) ve belediye kampanyaları araştırılabilir. Sosyal medyada yangın sonrası süreçlerle ilgili doğru bilgiler paylaşmak, çeşitli dernekler üzerinden uyum atölyelerine katılım veya küçük bağışlar vermek de destek yolları arasında. Yangının yeniden orman haline dönüşmesi için bağışta bulunmak, ağaçlandırma çalışmalarına gönüllü katılmak ve kamuoyunu bilinçlendirmek en etkili katkılar olacaktır.

Türkiye ve dünya örnekleri umut veriyor
Dünyada ve ülkemizde başarılı bazı uygulamalar dikkate değerdir. Türkiye’de Temmuz–Ağustos 2021 yangınlarının ardından Tarım ve Orman Bakanlığı 11 Kasım “Milli Ağaçlandırma” kampanyası ile 252 milyon fidan dikmeyi hedefledi. Ayrıca TEMA, WWF gibi kuruluşlar “Doğayı Koru” anlayışıyla doğal gençleşmeyi esas alan yaklaşımlar benimsedi; örneğin bölgede yangına dayanıklı kızılçam ekosisteminin korunması ve sadece gereken yerlere yerel fidan takviyesi öneriliyor.
Yurt dışından iki örnek öne çıkıyor. ABD Yellowstone Milli Parkı’nda 1988’deki büyük yangınlardan sonra birçok alan doğal şekilde toparlanırken, bazı kritik bölgelerde kontrollü ağaçlandırma ve erozyon önleme önlemleri uygulandı. Kaliforniya’daki 2018 Camp Fire yangını sonrası ise bölgede karbon setleri (mini barajlar), hidro-çıplaklama (hydroseeding) ve doğal tohum kullanımının kombinasyonu sayesinde yoğun erozyonun önüne geçildi; bu sayede toprak kaybı yarıdan fazla azaldı. Her iki örnekte de halk ve bilim insanları iş birliğiyle uygulanan “ekosistem odaklı” çözümler işe yaradı.
Bölge | Uygulama Yöntemi |
---|---|
ABD – Yellowstone (1988) | Doğal gençleşme öncelikli, bazı alanlarda selektif müdahale |
ABD – California (2018) | Kontrollü yakma, küçük su yapıları ve yerel türlerle dikim; erozyonu %50 azaltma |
Türkiye – 2021 | Milli Ağaçlandırma kampanyası, yanan ekosistem için 252 milyon fidan hedefi |
Dünya genelinde | IUCN ve bilim insanları, Akdeniz ikliminde doğal döngüye dayalı restorasyon (İtalya, Avustralya projeleri) |
Doğanın ritmine kulak vererek hareket edilmeli
Orman yangınları yalnızca ağaçları değil, toprağı, suyu, canlıları ve iklimi etkileyen büyük bir ekosistem krizidir. Ancak doğa, özellikle Akdeniz iklim kuşağındaki ormanlar, bu yangınlara karşı evrimsel bir direnç geliştirmiştir. Bilimsel veriler ve saha deneyimleri, aceleyle yapılan ağaçlandırma projelerinin değil, bölgenin doğal yenilenme kapasitesine dayalı müdahalelerin daha sürdürülebilir sonuçlar verdiğini göstermektedir.
Uzmanlar, yangın sonrası sürecin bir restorasyon meselesi olduğu kadar bir sabır testi olduğuna dikkat çekiyor. Yani mesele yalnızca fidan dikmek değil; doğru yerde, doğru zamanda, doğru türlerle ve doğanın döngüsüne saygı duyarak hareket etmek. Aksi halde iyi niyetli müdahaleler bile ekosisteme zarar verebilir.
Toplumsal duyarlılık, bilimsel rehberlik ve yerel katılımın birleştiği noktalarda ise umut yeşeriyor. Hem Türkiye’de hem dünyada, yangınların ardından doğayla uyum içinde yürütülen başarılı projeler bunun kanıtı.
Kaynaklar: AA, WWF Türkiye (Bilgi Notu, 2024), TEMA Vakfı “Yanan Alanlar” rehberi, CEKUD Rehberi, IUCN/TÜBA raporu, U.S. Forest Service örnekleri.