DOSYA HABER- DİLARA ADAK
PKK, 1978 yılında Abdullah Öcalan liderliğinde kuruldu. Marksist-Leninist bir ideolojiyle yola çıkan örgüt, başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere Türkiye'nin birçok yerinde bağımsız Kürdistan kurma amacı taşıyordu. Silahlı örgütlenmenin başlangıcı ise 15 Ağustos 1984 tarihinde, Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçelerinde düzenlenen saldırılarla oldu. Bu tarihten itibaren Türkiye, uzun sürecek kanlı bir çatışma dönemine girdi.
Uluslararası Platformda Terör Örgütü Olarak Tanınıyor
PKK, Avrupa Birliği tarafından 2004 yılında terör örgütü olarak tanınmış, ABD, Kanada, Avustralya gibi ülkeler tarafından da terör örgütleri listesine dahil edilmiştir. Örgütün, Avrupa ve diğer ülkelerdeki birçok yapılanması da benzer şekilde yasa dışı kabul edilmektedir.
PKK’nın Eylemleri ve Terör Yöntemleri
PKK, Türkiye’nin güneydoğusundaki yerleşim alanları başta olmak üzere, turizm tesislerini, eğitim kurumlarını, sağlık yapıları ile kamuya ait altyapı ve özel girişimleri hedef aldı. Bu çerçevede; okullara, sağlık tesislerine, ambulanslara ve altyapılara yönelik saldırılar gerçekleştirdi, sağlık çalışanları ve kamu görevlilerini kaçırdı. Ayrıca pusular, suikastler, infazlar, adam kaçırma ve şehir merkezlerinde intihar saldırıları düzenledi.
Terör Finansmanı: Haraç, Kaçakçılık ve Uyuşturucu
Örgüt; haraç toplama, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi yöntemlerle finansman sağladı. Çocukların zorla silah altına alınması ve örgüte katılması gibi faaliyetler de suç dosyasında yer aldı. Europol raporları ve çeşitli uluslararası belgeler, PKK’nın yasa dışı ekonomik faaliyetleriyle ilgili somut veriler sunmaktadır.
ABD’nin Uyuşturucu Kaçakçılığı Listesi
14 Ekim 2009’da ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıkların Kontrolü Ofisi, örgütün üst düzey isimlerinden Murat Karayılan, Ali Rıza Altun ve Zübeyir Aydar’ı önemli uyuşturucu kaçakçıları olarak ilan etmiştir. 20 Nisan 2011’de ise Cemil Bayık, Duran Kalkan ve diğer bazı üst düzey yöneticiler "Özel Olarak Belirlenmiş Uyuşturucu Kaçakçıları" listesine alınmıştır.
Abdullah Öcalan Nasıl Yakalandı?
PKK'nın kurucularından ve örgütün lideri olan Abdullah Öcalan, 1998 yılına kadar Suriye'de barındı. Türkiye’nin Suriye’ye yaptığı baskılar sonucu 1998 yılında Suriye’den çıkarıldı. Ardından Yunanistan, Rusya ve İtalya gibi ülkelerde kısa süreli girişimlerde bulunsa da kalıcı bir yer edinemedi.
Öcalan, 15 Şubat 1999'da Kenya'nın Nairobi kentinde Türk güvenlik güçleri tarafından yakalanarak Türkiye'ye getirildi. Yargılama sürecinin ardından, 29 Haziran 1999'da "silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek" suçundan idam cezasına çarptırıldı. Ancak, Avrupa Birliği'ne uyum süreci kapsamında idam cezası kaldırıldığından, cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi. 1999 yılından bu yana, Abdullah Öcalan, Marmara Denizi'ndeki İmralı Adası’nda yüksek güvenlikli cezaevinde tutulmaktadır. İmralı Cezaevi, sadece Öcalan’ın bulunduğu özel bir sistemle yönetilmekte olup, zaman zaman avukatları ya da ailesiyle kısıtlı görüşmeler yapılabilmektedir.

Öcalan’dan Sonra Örgütte Neler Oldu?
Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının ardından PKK’da liderlik krizi yaşandı. Örgüt, kısa bir süre pasif pozisyona geçse de ardından yeniden yapılanarak, Kandil Dağı çevresinde yeni kamplar kurdu. Bu süreçte Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan gibi isimler örgütün üst düzey yöneticileri arasında ön plana çıktı.
2003 yılında Irak’ın kuzeyinde oluşan otorite boşluğu PKK için fırsata dönüştü. Bu bölgede hem askeri hem de ideolojik eğitim verilen kamplar kuruldu. Suriye’de ise 2003’te PYD’nin kurulmasıyla birlikte PKK’nın uzantısı olan yeni yapılar oluştu.
Irak ve Suriye’deki Kamplar
1998 yılına kadar Suriye'de güvenli alanlar bulan örgüt, daha sonra Irak'ın kuzeyinde oluşan otorite boşluğundan faydalanarak Kandil Dağı etrafında kamplar kurdu ve buradan Türkiye’ye yönelik saldırılar düzenlemeye başladı. Bu bölgelerde militan eğitimi yapıldı ve örgütsel faaliyetler sürdürüldü.
PKK ile bağlantılı yapılanmalar, Avrupa’da demokratik hak ve özgürlükleri istismar etti, propaganda ve eleman devşirme faaliyetlerinde bulunuldu. Bu faaliyetlere yönelik çeşitli Avrupa ülkelerinde devam eden soruşturma ve davalar vardır. Europol tarafından yayımlanan Terörizm Durum ve Eğilim (TESAT) raporları, örgütün suç örgütlerinden gelir elde ettiğini ve illegal yollarla finansman sağladığını belgelemektedir.
PYD/YPG ile PKK Bağlantısı
2003 yılında kurulan PYD/YPG, PKK’nın doğrudan kontrolü altında faaliyet göstermektedir. PYD/YPG ve PKK, aynı lider kadrosunu, askeri yapıyı, mali kaynakları, stratejiyi ve eğitim kamplarını paylaşmaktadır. PYD/YPG’nin PKK ile olan yapısal bağlantısı, birçok bağımsız kaynak ve uluslararası rapor tarafından da ortaya konmuştur.
KCK Yapılanması nedir?
PKK ile aynı yapı içerisinde olan KCK; İran’da PJAK, Irak’ta Tavgari Azadi ve Suriye’de PYD/YPG adlarıyla faaliyet göstermektedir. Abdullah Öcalan tarafından kurulan bu yapılanma, çok uluslu bir terör örgütü ağı oluşturmuştur.

İlk kurşundan son mesaja kadar ne yaşandı?
PKK, 1990'lı yıllarda kırsaldaki etkinliğini artırarak birçok saldırı gerçekleştirdi. Aynı dönemde güvenlik güçlerinin operasyonları da yoğunlaştı. Köy boşaltmaları, faili meçhul cinayetler ve binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmalar, bölgedeki sosyal yapıyı derinden sarstı. 1999 yılında Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi, örgüt için bir dönüm noktası oldu.
2000'li yıllarda PKK, kısa süreli ateşkesler ilan etti ve siyasi çözüm çağrıları ön plana çıktı. Bu süreçte, silahlı mücadele ile eş zamanlı olarak siyasi kanat olan Demokratik Toplum Partisi (DTP) ve ardından Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) gibi yapılar aracılığıyla siyasal alanda varlık göstermeye çalıştı.
Çözüm Süreci sonuçsuz kalmıştı
2013 yılında başlayan "çözüm süreci", Türkiye tarihinde ilk kez PKK ile doğrudan görüşmelerin yapılmasına sahne oldu. Süreç kapsamında örgüt mensuplarının sınır dışına çekilmesi ve silah bırakması bekleniyordu. Ancak 2015’te yaşanan Suruç saldırısı ve ardından Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi gibi olaylar, süreci sona erdirdi. Çatışmalar yeniden başladı.
2015’ten Sonra Yeniden Silahlı Dönem
Çözüm sürecinin çökmesiyle birlikte, şehir merkezlerinde hendek kazma ve öz yönetim ilan etme gibi yeni taktiklere başvuran PKK, güvenlik güçlerinin kapsamlı operasyonlarıyla ağır kayıplar verdi. Söz konusu dönemde Doğu ve Güneydoğu'daki birçok ilde sokağa çıkma yasakları uygulandı, çatışmalar uzun süre devam etti.
MHP Lideri Bahçeli Ne Demişti? Öcalan Meclis’e Çağrıldı mı?
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 22 Ekim 2024’te yaptığı açıklamada terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’a yönelik dikkat çeken bir çağrıda bulundu. Bahçeli, Öcalan’ın örgütü lağvetmesi koşuluyla, “umut hakkı” için başvuru yapmasını ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşmasını teklif etti. Bu çıkış, kamuoyunda ve siyasi çevrelerde geniş yankı buldu.
Umut hakkı; ömür boyu hapis cezası alan, koşullu salıverilme imkânından yararlanamayan mahkûmların belirli koşullar altında yeniden değerlendirilmesini amaçlayan bir düzenlemeyi ifade ediyor. Bahçeli’nin Öcalan’a yaptığı çağrı, bu çerçevede “örgütü feshetmesi” şartına bağlanarak kamuoyunda “hukuki ve siyasi zemini” tartışmaya açtı.
43 ay sonra ilk görüşme: Öcalan’a ziyaret izni çıktı
Bu çağrının hemen ardından dikkat çeken bir gelişme yaşandı. 23 Ekim 2024’te DEM Parti milletvekili Ömer Öcalan’a, İmralı Cezaevi’nde tutulan amcası Abdullah Öcalan’la görüşme izni verildi. Bu görüşme, Öcalan’a 43 ay sonra ilk kez dış dünyayla kurduğu temas olarak kayıtlara geçti.
Aynı gün TUSAŞ’a saldırı: Beş kişi hayatını kaybetti
Aynı gün, PKK tarafından Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş.'ye (TUSAŞ) ait Kahramankazan’daki tesislere saldırı düzenlendi. Gerçekleştirilen bu saldırıda beş kişi yaşamını yitirdi. Saldırının zamanlaması, kamuoyunda dikkat çeken bir tesadüf olarak kayda geçti.
DEM Parti heyeti İmralı’da: İki görüşme, bir çağrı
DEM Partili bir heyet, 28 Aralık 2024 ve 22 Ocak 2025 tarihlerinde İmralı Adası’nda Abdullah Öcalan ile görüşmeler gerçekleştirdi. Heyette milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan yer aldı. Heyet, görüşmelerin ardından Öcalan’ın mesajlarını kamuoyuna açıkladı.
PKK lideri Abdullah Öcalan, 27 Şubat 2025’te kamuoyuna ulaştırılan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” başlıklı mesajında, tüm silahlı gruplara silah bırakma çağrısında bulundu. Öcalan, bu çağrısında ayrıca PKK’nın kendini feshetmesi gerektiğini vurguladı. Açıklama, Türkiye'de “terörsüz bir dönem” tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.

PKK 1 Mart’ta ateşkes ilan etti
Öcalan’ın çağrısından dört gün sonra, PKK tarafından 1 Mart 2025’te yapılan açıklamada, örgütün ateşkes ilan ettiği duyuruldu. Bu karar, Öcalan’ın açıklamasının doğrudan bir sonucu olarak yorumlandı ve sürecin ciddiyeti konusunda ipuçları verdi.
İmralı heyeti siyasilerle temas kurdu
Süreç ilerlerken İmralı heyeti, siyasi partilerle de temaslarını artırdı. Heyet, 10 Nisan’da Beştepe’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bu temaslar, Öcalan’ın çağrısının siyasi zeminde değerlendirilmesine olanak tanıdı.
Sırrı Süreyya Önder yaşamını yitirdi
İmralı heyetinde yer alan DEM Parti milletvekili Sırrı Süreyya Önder, sürecin devam ettiği 3 Mayıs 2025 tarihinde hayatını kaybetti. Önder’in vefatı, siyasi çevrelerde ve kamuoyunda üzüntüyle karşılandı.
AK Parti'den açıklama: Günler içinde sonuç bekliyoruz
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, 5 Mayıs 2025’te yaptığı açıklamada, PKK’nın silah bırakması ve kendini feshetmesi sürecinin “günler içinde somutlaşmasını beklediklerini” ifade etti. Bu açıklama, hükümetin sürece yaklaşımı açısından önemli bir mesaj olarak değerlendirildi.
pkk, 4o yıl sonra silah bıraktı
12 Mayıs 2025 tarihinde yapılan yazılı açıklamada, PKK’nın silahlı mücadeleye son verme kararı aldığı duyuruldu. Açıklamada, "Silahlı yöntemlerin artık bir çözüm aracı olmadığı kanaatine varılmıştır. Tüm unsurlarımızla birlikte faaliyetlerimizi durduruyoruz" denildi. Açıklama sonrası örgüt mensuplarının sınır dışına çekileceği ve bazı isimlerin siyasi sürece dahil olmayı planladığı iddiaları da gündeme geldi.
halk Ne Diyor? Bundan Sonra Ne Olacak?
Uzun yıllar boyunca terör saldırılarında yakınlarını kaybeden aileler, temkinli bir iyimserlikle açıklamayı karşıladı. Güneydoğu’daki vatandaşlar ise barış ortamının kalıcı olması yönündeki umutlarını dile getiriyor. Ancak kamuoyunun önemli bir kısmı, örgütün bu kez gerçekten silah bırakıp bırakmayacağı konusunda şüphelerini sürdürmeye devam ediyor.
PKK’nın silah bırakma kararı sonrası sürecin nasıl işleyeceği henüz netleşmiş değil. Hükümetin bu konuda nasıl bir yol haritası çizeceği, örgütün dağ kadrosunun ve yurtdışındaki yapılanmalarının ne yönde hareket edeceği merak konusu. Güvenlik kaynakları, sürecin dikkatle takip edileceğini ve "kontrollü bir geçiş" gerektiğini vurguluyor.
Siyasi tablo nasıl şekillenecek?
PKK’nın silah bırakma kararı sonrası oluşan siyasi tablo, önümüzdeki aylarda daha da netleşecek gibi görünüyor. Özellikle hükümetin bu süreci nasıl değerlendireceği, muhalefetin ne ölçüde ortak bir tutum sergileyeceği ve kamuoyunun beklentilerinin nasıl karşılanacağı, Türkiye’nin barış yolculuğunun yönünü belirleyecek.