Yeni bir diziye başlamak yerine kendini defalarca izlenmiş dizilerde bulan birçok izleyici, aslında fark etmeden duygusal bir döngünün içinde olabilir. Peki, özellikle kadınlar neden en çok kendilerini yıpratan, "toksik" ilişkileri yeniden izlemek ve hatta yeniden yaşamak ister?
Her Şey Eski Bir Diziyle Başlayabilir
Yıllardır izlenen diziler arasında en başta gelenlerden biri Friends. Kaç kez izlendiği sayılmasa da, karakterlerin her repliği artık ezberde. Ama neden yine de başka bir sürü alternatif varken, tanıdık hikâyelere dönülüyor?

Bu sorunun cevabı, yalnızca alışkanlıkta değil. Yeniden izlenen dizilerdeki aşklar, çoğu zaman duygusal bağlar kurduğumuz, hatta yaralarımızı hatırlatan ilişkiler. Özellikle “Küçük Sırlar” gibi dizilerdeki Arzu ve Ali çifti gibi, yoğun iniş çıkışlar yaşayan toksik ilişkiler izleyicide kalıcı bir iz bırakabiliyor.
Toksik Aşklara Neden Kapılıyoruz?
Duygusal ve zihinsel sağlığa zarar veren ilişki biçimleri, yani toksik ilişkiler, çoğu zaman başta çekici gelebiliyor. Bunun nedeni ise genellikle ekrandaki "mutlu son" beklentisi.
Gossip Girl dizisindeki Chuck ve Blair ikilisi, bu tür ilişkilerin en çok ilgi gören örneklerinden biri. Her ne kadar ilişkileri sağlıksız bir dinamiğe sahip olsa da, izleyicilerin büyük kısmı onların birlikte olmasını istiyor. Çünkü acı, tutku ve mücadeleyle yoğrulmuş ilişkiler, zihinsel olarak “gerçek aşk” hissini uyandırabiliyor.

Friends’te Ross & Rachel, Sex and the City’de Mr. Big
Yıllar içinde kalplere kazınan pek çok dizi çifti var. Ancak dikkat çeken bir detay: İzleyicilerin çoğu, huzurlu ve istikrarlı ilişkilerden çok, gelgitli ve sorunlu olanlara daha çok bağlanıyor. Friends dizisindeki Chandler & Monica’nın ideal ilişkisine rağmen, çoğu izleyici Ross & Rachel ikilisine daha yakın hissediyor.
Benzer şekilde Sex and the City dizisinde Carrie’nin Aidan yerine Mr. Big ile yaşadığı gelgitli ilişki, ekrana yansıyan en belirgin toksik ilişkilerden biri. Mr. Big karakterinin narsist yapısı ve ilişkide hep kendi şartlarını dayatması, birçok izleyicinin gözünden kaçmıyor. Yine de bu aşk, "büyük aşk" olarak tanıtıldı.

Empati mi, Alışkanlık mı?
Bu tür ilişkileri ilgiyle izlememizin altında ise çoğu zaman empati yatıyor. Aldatılan, terk edilen, hayal kırıklığına uğrayan kadın karakterlerle kurulan bağ, onları anlayabilme isteğiyle birleşiyor. Bu nedenle izleyici, karakterin yaşadığı acıyı paylaşıyor, onu iyileştirme çabasına ortak oluyor.
Ancak gerçek hayatta da durum farklı değil. Tıpkı dizilerde olduğu gibi, birçok kişi hayatına giren “sorunlu” insanları iyileştirme çabasıyla kendini ilişki içinde buluyor. Ve ne yazık ki, çoğu zaman karşılığı olmuyor.

İyileştirme Çabası Yerine, İyileşmiş Olanı Seçmek Mümkün mü?
Kimi zaman hayatımıza aldığımız kişiler, bize “senin yanında daha iyi bir insan oluyorum” diyebiliyor. Ancak bu cümle, düşündüğümüz kadar romantik olmayabilir. Çünkü çoğu zaman bu kişiler bize iyi gelmiyor, yalnızca bizim verdiğimiz destekle ayakta kalıyorlar. Ve biz, kendi benliğimizden uzaklaşıyoruz.
Artık belki de şu soruyu sormanın zamanı geldi:
Gerçekten huzur veren ilişkiler mümkün mü? Ve biz, neden huzurdan çok mücadeleye alışığız?

Kaynak: Uplifers