Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.*

Bu kez biri geldi şehre ve hikâye böyle başladı. Başakşehir Futbol Kulübü 2013/2014 yılında yeni yapılanması ile Süper Lige yükseldiğinde artık ülke futbolunda bazı şeyleri hiç olmadığı gibi değiştirmişti. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş gibi büyük taraftar desteğinden yoksundu. Trabzonspor gibi arkasında bir şehir yoktu. Şirket gibi yönetilen, taraftarsız ve ruhsuz tribünler.   Hatta muhtemeldir ki; Başakşehir’de şu an tutulan takım bazında bir anket yapılsa ilk üç sırada yer almaması dahi kimseyi şaşırtmaz.

Bizde Trabzon örneğini saymaz isek (süper lig de şampiyon olan herhangi bir takımın Trabzon kent meydanında şampiyonluk kutlayamayışını baz aldık) bir şehir veya bölge takımının tamamen sahiplenildiği pek görülmez. Başakşehir’de bu genellemenin içinde. Fakat takımın başında bulunan teknik adamın sürekliliği, uzun süre korunan kadro, üstüne konularak ilerlemeye çalışılan oyun ve her sene bir adım ilerisini zorlayan bir takım. Yok pahasına bırakılmayan oyuncular ve hoca ile son yılların değişime ve gelişime en açık takımı olduğu aşikar. Ortada bir başarı hikayesi olduğu da gerçek.

Pazar akşamı yeni ile eskinin iki önemli temsilcisi karşı karşıya geliyor. Bir tarafta tarihi figürleri, basın içinde lobisi olan, milyonluk taraftar desteğini alan, reklam ve havuz gelirleri en fazla olan takım. Diğer tarafta ise tribünleri boş, kendi halinde, sponsor ve yayın geliriyle ayakta duran bir takım. Siyasi bir takım spekülasyonları bir kenara bırakırsak Başakşehir bize düzenli, planlı ve ısrarlı çabanın sonuçlarını bize ayan beyan gösteriyor.

Taraftar şirket yönetiminden anlamaz. Düzenli büyüme, endüstriyel futbol, FİFA kriterleri tribündeki taraftar için detaylardan ibaret. Taraftar formayı ıslatan, savaşan bir takım ister. Bunun yanında Hagi, Alex, Yattara, Sergen ister. Bir yanda çabalayan koparan bunun yanında da takımda görsel bir şov yapabilecek bir yıldız arar.

Şimdi önümüzde iki seçenek var; şirket veya takım. Bir tarafta dünya çapında gözlemci ağını geliştiren zengin kulüpler. Bunun yanında sürekli ve düzenli akan maddi kaynaklar. Her aksayan yöne teknolojik ve psikolojik uzmanlar. Diğer tarafta Baba Hakkılar, Metin Oktaylar, Dozer Cemiller ve Lefter. Başakşehir şirket olmanın ötesine maalesef geçemedi. Büyük takımlarımızsa şirket olmayı beceremedi. Bunu başaransa futbolun geleceğinin sahibi olacak.

*Tolstoy