
ANNE, BABA, EVLAT

Geçenlerde televizyonda bir habere denk geldim. Bir huzurevinden yapılan röportajda yaşlı bir kadın konuşuyordu. Beş çocuğu olduğunu ama hiçbirinin onu evine kabul etmediğini anlatıyordu. Ziyaretine bile gelmiyorlarmış. Gözleri dolu dolu, sesi titreyerek, dilim beddua demeye varmıyor ama “Umarım onlar da bir gün buraya düşer.” dedi.
Televizyonun karşısında öylece kalakaldım. Beş evlat… Bir tanesi bile mi sahip çıkamazdı? Bunun mantıklı bir açıklaması olabilir miydi? Kadın anlatmaya devam etti. Kocasını genç yaşta kaybetmiş, çocuklarını tek başına büyütmüş, hem anne hem baba olmuştu onlara. Şimdi ise yapayalnızdı.
Aslında bu tarz haberleri ilk kez duymuyordum. Ama her defasında içimi aynı hüzün kaplıyor. Hatta bizzat şahit olduğum bir olayı anlatayım: Komşumuz, oğlu ve geliniyle aynı apartmanda oturuyordu. Kocası vefat edince, oğlu ve gelini ona “Anne, ayrı ev gereksiz, bizim yanımıza taşın.” dediler. Kadın kabul etti, kendi evi satıldı, oğlu başka bir şehirden yeni bir ev aldı. Ama sonra ne mi oldu? Kadını eve sığdıramadılar. Sürekli bahaneler uydurup, onu farklı akrabalarının yanına göndermeye başladılar. Zavallı kadın, bir göçebe gibi oradan oraya savruldu.
Bu yazıyı yazarken bir başka haber düştü önüme. Kırşehir Huzurevinde kalan yaşlı bir adamın, doktorlar tarafından dört ay ömrü kaldığı söylendi. Ama çocukları, onu evlerinde ağırlamayı kabul etmedi. Babalarının, kendi evlerinde ölmesine bile izin vermediler. Kim bilir ,belki de evlerini babaları almıştı onlara. İnsan nasıl bir varlık, dünya nasıl bir yer… Bazen gerçekten anlamak çok zor.
Küçükken anne babasının sevgisi için birbiriyle yarışan çocuklar, neden büyüyünce o sevgiye sırtını dönüyor. Anne babalar evlatlarının bütün yükünü çekmiş, olmadık hareketlerine katlanmış, en çok ihtiyaçları olduğu dönemlerde hep onların yanında olmuş. Fakat anne baba yaşlanıp bakıma muhtaç hâle gelince evlatları, aynı fedakarlığı gösteremiyor. Bakıma muhtaç olmasalar bile anne babalarının varlığından rahatsızlık duyarak onları evlerinde istemiyor, bakım evlerine bırakabiliyor.
Dinimiz, Allaha’a itaatten sonra en sevimli amelin anne babaya iyilik etmek olduğunu bize telkin eder. Hz. Peygamber bir gün: “Yazıklar olsun, yine yazıklar olsun, yine yazıklar olsun!” deyince sahabeden biri sorar : “Kime yazıklar olsun ey Allah’ın elçisi?” Hz. Peygamber şu cevabı verir: “İhtiyarlık zamanlarında anne-babasından birine yahut her ikisine yetişip de kendilerine gereken hürmeti göstermediği için cennete giremeyen kimseye.
Yaşlılık, insan hayatında -ömür yeterse- olmazsa olmaz evrelerden biridir. Hepimiz bir gün yaşlanacağız. Bugün evlat olanlar, yarın aynı zamanda anne baba olacak. Onlar da çocuklarına gözü gibi bakacak, onları yarınlarına hazırlayacak. Sonra ne mi olacak ? İster ilahi adalet deyin ister karma ister eden bulur; ne derseniz deyin, insan ne yaşattıysa onu yaşamadan ölmeyecek. Hazır vakit varken anne babamızın gönlünü hoş tutalım, onların duasını alalım. Gözlerinin içine sevgiyle bakalım, ellerini sımsıkı tutalım, yanlarında olduğumuzu hissettirelim. Bir gün, onların olduğu yerde biz olacağız ve o gün geldiğinde bize nasıl davranılmasını istiyorsak öyle davranalım.
Zaten Rabbimiz de Kur’an’da “Anne babaya iyilik edin. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa sakın onlara ‘öf’ bile deme, onları azarlama. Onlara gönül alıcı, tatlı ve güzel sözler söyle.” diye ne güzel buyurmuş.