
Alım Gücünde Kayıp: Yeni Dönem İçin Bir Zorunluluk

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2025 yılı ilk beş aylık enflasyon verileri, ülkemizin ekonomik görünümüne dair önemli ipuçları barındırıyor. Bu veriler yalnızca fiyat artışlarını değil, aynı zamanda vatandaşlarımızın alım gücündeki değişimi de gözler önüne seriyor.
Özellikle dar ve sabit gelirli kesimler açısından değerlendirildiğinde tablo oldukça dikkat çekici:
- En düşük emekli maaşında alım gücündeki kayıp: 2.183 TL
- Asgari ücretlinin alım gücündeki kayıp: 3.335 TL
Bu gelişmeler, yılın ikinci yarısı için hem ekonomik hem de sosyal politikaların yeniden değerlendirilmesini gerekli kılıyor. Hayat pahalılığı karşısında vatandaşlarımızın refah seviyesini korumak adına yapılacak düzenlemeler, toplumun genel huzuru açısından da büyük önem taşıyor.
Gelir Düzeltmeleri Neden Önemli?
Sabit gelirli kesimlerin, özellikle emeklilerimizin ve asgari ücretle geçinen çalışanlarımızın, fiyat artışları karşısında korunması; sosyal adaletin bir gereği olarak değerlendirilmeli. Bu nedenle, yılın ikinci yarısında;
- Asgari ücretin yeniden gözden geçirilmesi,
- Emekli maaşlarının enflasyon farkı ve yaşam koşulları dikkate alınarak iyileştirilmesi,
- Sosyal desteklerin ihtiyaç sahiplerine daha etkin ulaşması
toplumun farklı kesimlerinin ekonomik anlamda daha sağlıklı bir yapıya kavuşmasını sağlayacaktır.
Bütçe Dengesiyle Sosyal Dengeyi Eş Zamanlı Korumak
Elbette kamu kaynakları planlanırken mali disiplin gözetilmelidir. Ancak mevcut veriler, bütçenin bazı önceliklerinin geçici bir süreliğine yeniden düzenlenmesini de gerekli kılabilir. Gelir düzeltmeleri yapılırken; - Kamu verimliliğinin artırılması,
- Harcamalarda etkinlik sağlanması,
- Sosyal harcamaların hedefli ve denetimli şekilde kullanılması
bütçe üzerindeki baskıyı azaltırken, dar gelirli vatandaşlarımızın korunmasını da mümkün kılacaktır.
Birlikte Yürümek İçin Dengeli Adımlar
Ekonomide istikrar kadar önem taşıyan bir diğer unsur, toplumsal dayanışma ve güven ortamıdır. Alım gücü kaybı yaşayan vatandaşlarımızın taleplerine duyarlılık göstermek, bu ortamın korunmasına katkı sağlayacaktır.
Yılın ikinci yarısı, Türkiye’nin sosyal hassasiyetlerini gözeten, dengeli ve gerçekçi adımların atılacağı bir dönem olmalıdır. Alınacak kararların hem ekonomik göstergelere hem de toplumun sesine kulak vererek şekillenmesi, sürecin başarısını artıracaktır.
Sonuç olarak, vatandaşın ihtiyaçlarına duyarlı, gerçekçi ve sürdürülebilir adımların atılması; sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluğun da gereğidir.