
Ciğerimiz Yandı: Peki biz neler hissediyoruz?

Son dönemlerde ülkemizin dört bir yanında çıkan orman yangınları, sadece ağaçları, hayvanları ya da doğayı değil; kolektif ruh halimizi de derinden etkiliyor. Her yangın haberi, ekranlarımızda beliren her alev görüntüsü, içimizde bir yerleri sızlatıyor. Ama çoğumuz bu sızıyı bastırıyor, görmezden geliyor, hatta bazen konuyu açanlara bile “artık konuşmayalım” diyoruz. Peki neden?
Bunun adı kitlesel travma. Hep birlikte yaşadığımız, tanık olduğumuz, etkilendiğimiz ama bir o kadar da çaresiz hissettiğimiz bir ruhsal yara. Orman yangınları, tıpkı büyük depremler, maden kazaları ya da salgınlar gibi, yalnızca doğrudan mağdurlarını değil, uzakta olan bizleri de etkiler. Çünkü bu olaylar, bize güvende olmadığımızı, doğanın sınırları dışında değil içinde yaşadığımızı ve aslında ne kadar savunmasız olduğumuzu hatırlatır. Aslında birçok şey gibi bu durumlar da kontrolümüz dışında olduğunu görürüz.
Bu süreçte çoğu insan, farkında olmadan suçluluk duygusu yaşar. “Yeterince yardım ettim mi?”, “Ben burada otururken bir orman yok oluyor, elimden hiçbir şey gelmiyor” gibi düşünceler kafamızda döner durur. Suçluluk, ağır ve yıpratıcı bir histir. Eğer kişi bu duyguyla baş edemezse, onu bastırma yoluna gider. Bu yüzden birçok kişi bu olaylara gözünü kapatır, sosyal medyada denk gelmemek için sessize alır ya da gündemden uzak durur. Bu kaçınma hali aslında duygusal bir koruma mekanizmasıdır. Gayet insani olan bu davranışlar maalesef uzun vadede bizi gerçeklikten ve dayanışmadan uzaklaştırır.
Orman yangınlarının yarattığı bu travmanın bir de kolektif hafızada bıraktığı izler var. Toplum olarak belleğimize kazınan bu acı olaylar, ileride yaşanacak benzer durumlarda duygusal tepkilerimizi şekillendirecek. Geçmişte yaşanan felaketler gibi, bu yangınlar da bir neslin hatırlayacağı, anlatacağı, içselleştireceği birer “ortak anı” haline gelecek. Nesillerimize aktaracağımız birer miras olacaklar.
Peki ne yapabiliriz?
Her şeyden önce yaşadığımız duyguların normal olduğunu bilmekle başlayabiliriz. Suçluluk, öfke, çaresizlik ya da kaçınma… Bunların hepsi birer insanî tepkidir. Ancak bu duyguları bastırmak yerine anlamaya çalışmak, onları ifade etmek iyileşmenin ilk adımıdır. Yangınlarla ilgili haberleri paylaşmak, bağış kampanyalarına katılmak, çocuklarımızla doğa sevgisi hakkında konuşmak… Bunların hepsi birer tepkidir. Bu durumu konuşmayı ve bizden küçüklere bu gibi travmatik olaylara karşı duygusal tepki vermeyi normalleştirmemiz gerekiyor. Yani, görmezden gelmek yerine anlamlı tepkiler vermenin doğallığını görmemiz gerekiyor. Çünkü bu hem doğaya hem de ruh sağlığımıza yapabileceğimiz en büyük katkılardan biridir.